Koza

Zincirleme gelişen olaylar bu kez de Yasin'in arkadaşı Fatih'i bulur. Başlarına geleceklerden habersiz yeni evlerine taşınırlar. Fatih ve ailesini sıra dışı olaylar beklemektedir. Eğer okumadıysanız, önce serinin ilk hikayelerini okumanızı tavsiye ederim.. Koza, okumanızı bekliyor..

Not: Kapak tasarımı bana aittir.




Bir Yumak Mutluluk-Debbie Macomber

Debbie Macomber'in kitaplarını okurken tarifsiz bir huzur hissediyorum. Sebebini bilmiyorum ama sımsıcak kucaklıyor sizi. Artık "Küçük mucizeler dükkanı"nın sıkı bir fanatiği oldum diyebilirim.

Bir yumak mutluluk serinin ikinci kitabı. İlk kitapta kahramanların hepsinin hayatında mucizeler gerçekleşmiş ve yaşamları bambaşka bir hal almıştır. Bunun üzerine Lydia Hoffman yeni bir kurs açma kararı alır. Bu sefer bebek battaniyesi yerine çorap örmesini öğretir. Yine üç tane kadın başvurur. Bethanne ihanete uğramış ve özgüvenini tamamen kaybetmiştir. Elise emeklilik parasını yeni bir eve yatırmış ama evi yapacak şirket iflas ettiği için büyük bir çıkmazdadır. Kızının ve damadının evine taşınmak zorunda kalır. Kumar yüzünden otuz yıl önce boşandığı eşinin onları ziyarete geleceğini öğrenince işler iyice sarpasarar. Courtney ise 17 yaşındadır ve kilolarıyla başı derttedir. Annesini 4 yıl önce kaybetmiştir. Babası da yurt dışında bir köprü inşasına katılacağı için anneannesinin yanında kalması kararlaştırılır. Lise son sınıfı, yabacısı olduğu bir şehirde tanımadığı insanlarla geçireceği için çok üzgündür. Bu üç kadının hayatları Lydia'nın tuhafiye dükkanında kesişir. İlk kitabında olduğu gibi bu kez de hayatlarında küçük mucizeler olur. Mutlu bir son sizi bekliyor. Kitabın bitmesini hiç istemeyeceğinizden eminim.

Kitabı okumaya kendimi kaptırdığım için güzel cümleleri seçemedim. Aklıma geldiğinde son sayfalarda bir kaç tane yakaladım. Gerçekten harika bir kitap. Eleştireceğim tek nokta, kumar oynamanın güzel bir şey gibi anlatılması. Onun dışında her şeyiyle şahane. Okuyun, pişman olmayacaksınız. Eğer birde ördü örmeyi biliyorsanız kitabın içinde çok mutlu olacaksınız.

Yazarın üslubu ¬ 5+
Hikaye kurgusu ¬ 5+
Hikayeyi aktarımı ¬ 5+


Kemal Ünsaçan
09•XII•12

YAKALADIĞIM GÜZEL CÜMLELER



DEBBIE MACOMBER

ARKA KAPAK




Küçük Prens-Antoine de Saint-Exupéry

Kışa boyun eğen bu soğuk ve sisli bahar sabahında, içimi ısıtan harika bir hikaye oldu. Yazarını tanımıyorum. Bu hikayenin daha önce ismini duymuştum ama ilk defa okudum.

Çocukça bir bakışla büyüklerin zaaflarına ve hatalarına ışık tutan harika bir eser olmuş. 1943 yılında yazılmış ama her zaman okunabilecek ve ders alınacak bir hikaye.

Okumanızı tavsiye ederim. Satırlar arasındaki gizli mutluluğun sizide saracağından eminim.

Okumak için buraya tıklayın...



Kemal Ünsaçan
28•XI•12


Teselli

İnsan, sürekli bir motiveye ve desteğe ihtiyaç duyar. Dünyamızın yaratılışı gereği her insan kendi içinde yalnızdır ve herkes sevgiye muhtaçtır. Bu yüzdendir ki, bazen sıkıntılar o kadar büyür ki, içindekinin hiçbir yere sığmayacağını düşünür. Bir baş ağrısı bile onun için bir kıyamettir artık. Böyle anlarda sığınacak bir yer arar. Kimi zaman bulunmaz bir tatlı söz olur, kimi zaman beyaz bir şarkının ismi olur. Ama vardır her zaman vardır ve tek önemli şey onu bulabilmektedir.

Herkes gibi bende aradım. Aradığımı rastlantı eseri "Another Earth" isimli bir filmde buldum. Şimdi, filmden fazla bahsetmeyeceğim. Konusu, klasik bir şekilde uzayda hayatın olup olmamasıydı. Beni asıl etkileyen, daha önce bunu düşünmeme rağmen sonsuz boşluktu. filmden sonra, içinde bulunduğumuz galaxy'nin resmini açtım ve sadece seyrettim. değil Dünya, içinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisi bile o kadar küçüktüler ki..

Göz bebeğim artık bütün galaxiyi kapsıyordu. Dünyalar, Güneşler, gezegenler ve milyonlarca yıldız artık benim içimdeydi. Çünkü ben biliyorum ki, bu yerde ölçülebilecek bir ölçü yok, zamanın bir sınırı yok, tek var olan sonsuz boşluk.

Ardından, kendimden bukadar uzakken kendi iç dünyama baktım. Her şey okadar küçük ve değersizdi ki. Kafama takılan korkular ve düşünceler bir kum tanesinden farksızdı. Dedim ki kendi kendime "Evrende bu kadar küçük bir yer tutan şeyler için neden bu karamsarlık?" 

Zamanla insan kendini teselli edecek çok şey buluyor. Sıkıntılar hayatta var olduğu sürece onun teselliside olacaktır. Yine kendi kendime verdiğim tesellilerden biride kalbime ektiğim umut tohumlarıdır. Kalp toprağıma; gelecekteki güzel günlerden, gerçekleşebilecek hayallerden, geçmişin sararmışlığından uzak bir tohum yapıp ektim çoğu zaman. Gün geldi, geçmişin hayaleti ara sıra kapımı çaldı. O zamanda başımı yeşeren umutlarıma çevirip gülümsedim ve sessizce bekledim. Taa ki evde yok sanıp beni terkedene kadar. 

Bir gün kapıma yeniden gelirmi bilemem. Ama önemli değil, kalp bahçemde filizler var. Beni eskisi kadar sarmalayamaz dört bir taraftan. 

İnsan son bir teselli daha isterse eğer, teslim olmakdır. O bütün evrenin ve yaratılmış yaratılacak her şeyin sahibine sığınmakdır. İnsanlığın kendine vereceği en büyük tesellide budur zaten. Olanı olduğu gibi kabullenmek, hiç bir şey yapamayacağını kabul ederek rıza göstermek. İşte insan o zaman sırtlandığı yükün ne kadar gereksiz ve değersiz olduğunu anlayacaktır. 

Not: Bu yazıya çok önceden başlamıştım. Ancak şimdi bitti. Saygılar, sevgiler :)

Kemal Ünsaçan 

28•XI•12 


Posted via Blogaway


Yıllar Önce Bugün

Halimi anlatmaya bir kelimenin yeterli olacağını bildiğim halde uzun uzun yazmak istiyorum. Tarih10 Kasım'ı gösteriyor. 2 yıl önce  bu gün Ankaraya gidiyorduk (Aklınıza gelen şeyden değil). O benim, kapsamlı bir teşhis ve Dr . Rana Karabudak ile tanışmamın ilk günüydü.

Tarih yine 10 Kasım ve ben yine Ankaraya gidiyorum. Bu yazıyı yazmama sebep olan şey, Stephen King'in "Tarih kendini tekrar etmeyi sever"  düşüncesi oldu (Artık bu düşünceyi ciddi ciddi benimseye başladım).

İki yılda olanlar sanki hem bir gün kadar kısa, hem de sonsuzluk kadar uzun gibiydi. Ama bunların hepsini yazacak değilim. Bu sürede çok şey değişdi. Vücuduma belki 1000, belki 10. 000 hap ve ilaç girmiştir. Bunların bir kısmı tıbbi bir o kadarı da kısmı bitkisel. Bilmem ne kadar litre kan anlındı, nee kadarı alınmadı. Ya da alındıktan sonra yerine ne koyuldu.  Anlayacağınız çok şey geldi geçti başımdan ve geçmeyede hala devam ediyor.

Okuyunca pes etmişim, her şeyi koyvermişim izlenimi çıkıyor (içimden bir ses bazen evet diyor). Ama hayır,  her şeye rağmen devam ediyorum. Bir sabah her şeyin ne kadar güzel olduğunu düşünerek, başka bir sabah kalbimi denizin derinliklerinde bulup ordan çıkarmaya çalışarak uyanacağım.

Bir önceki makalemde dediğim gibi "Med Cezir". 2 yıl bitmiş olabilir ama her şey bitmedi. Saat ve takvim devam ettiğine göre ben de devam ediyorum. Her şeye rağmen.

Not: Bazı tahlilerin gecikmesinden dolayı yolculuğumuz başka bir tarihe ertelendi.


Kemal Ünsaçan
08•XI•12


Adı Masal Olsun



Şehirlerin birinde, kendisini bir şeylere benzetmeyi seven bir adam yaşarmış. Hikaye bu ya, kendisini buğday tarlasındaki bir başağa benzetesi tutmuş. Bu başak zamanla büyümüş. Etrafında onun gibi bir çok başak varmış. Birlikte büyümüşler, güneşle birlikte olgunlaşmışlar. Tam her şey çok güzel derken küçük bir esinti olmuş ve almış götürmüş  diğer buğdayları. Bizim başak bir bakmışki ne görsün,  etrafında hiç buğday kalmamış. Önce üzülmüş ama etrafına daha dikkatli bakınca buğday başaklarının bazılarının durduğunu görmüş. Bu üzüntüsü fazla sürmemiş. Kalan evrelerini yanındaki buğdaylarla beraber tamamlamayı düşünerek olgunlaşmaya devam etmiş. Gün geçmiş zaman değişmiş içlerinden bir kaçı daha aradan ayrılmış. Ama alıştığı için bunada üzülmemiş bizim başak.

Masal bu ya bir fırtına çıkmış ve esmiş estirmiş. Önüne ne gelirse almış götürmüş. Olacakları önceden tahmin eden başak, başını kaldırmamış, neler olduğuna bakmamış. Biliyormuş ama yinede korkuyormuş. Fırtınanın etrafındaki son buğdayları da alıp götürmesinden korkuyormuş. Bir zaman sonra takvimden bir kaç yaprak daha düşmüş. Fırtına geçmiş, güneş saklandığı yerden çıkmış. Durmuş olan saatin tik takları yeniden duyulmaya başlayınca başak korkarak etrafına bakmış. Bir de ne görsün. Son kalan buğday başakları ona sıkıca sarılıp rüzgardan etkilenmesini engellemiş. Ne bizim başak ne de onun yanında fırtınaya göğüs geren diğer başaklar birbirlerini terk etmemişler. Birlikte çok uzun zamanlar geçirmişler.

Bu masalın sonu nasıl biter bilemeyiz, çünkü hala masal devam ediyor. Her masal gibi bu da mutlu bir sonu hakediyormuş sonuçta. Umalım öyle olsun. Umalım masalcı amca bizi üzmesin. Yeni fırtınalara birlikte göğüs gersinler. Bu masal mutlu bitsin..


Kemal Ünsaçan
05•XI•12


Hayvan Mezarlığı - Stephen King

Hayvan Mezarlığı, klasik bir Stephen King romanı, ya da Stephen King klasiklerinden. Nasıl kabul ederseniz.

Kitabın ana karakteri olan Louis doktordur ve karısı Rachel, kızı Ellie ve küçük oğlu Gage ile beraber yeni bir eve taşınırlar. Ev, dağ başı sayılacak bir kasabada yer alır. İyi insanlara benzeyen komşuları Jud ve Norma çiftiyle beraber mutlu bir hayata başlarlar. Louis, o bölgedeki üniversite hastahanesinde işe başlar. Derslerin başladığı ilk gün gencin birine araba çarpar ve bütün olaylar tetiklenir. Daha sonraları Pascow isimli hu genç, Louis'in rüyasına girerek evlerinin arkasındaki patikaya hiç girmemesini söyler. Uyandığında bunun çok gerçekci bir rüya olduğunu düşünür çünkü ayaklarında toprak kalıntıları vardır. Önceleri tedirgin olsada kısa zamanda unutur.

Yılbaşında ailesi Chicago ya, Rachel'in annesini ve babasını ziyarete gider. Louis kayınpederini sevmediği için bu yolculuğa katılmaz. Onlar evde yokken komşuları Jud arar ve kızı Ellie'nin kedisinin öldüğünü söyler. Kızına bu haberi nasıl vereceğini düşünürken, Jud ona patikanın ucundaki hayvan mezarlığından ve onun ardındaki ikinci bir patika yoldan bahseder. Orada kızılderililere ait eski bir mezar bulunmaktadır. Bu mezarın esrarengiz bir gücü vardır. Oraya gömülmüş olan hayvanlardan ve daha sonra yeniden canlandıklarından bahseder Jud. Verdikleri kararın doğru olduğunu düşünüp kediyi oraya gömerler.
Efsaneye uygun olarak kedi ertesi gün geri döner. Ama artık eski kedileri değildir o. Kızılderili mezarlığı'nın (İsmi Micmac)  gücü gün geçtikçe artar ve yeni ölümler gerçekleşir.

Kitap korkutucu olmasına rağmen yine de yazarını alkışlatan bir kurguya sahip. Ama bir süre Stephen King romanlarına ara vermeliyim. En azından 22/11/63 gibi bir kitap daha yazana dek. :) Oylamaya bile gerek duymadan kitapdan seçtiğim güzel satırları paylaşıyorum.


YAKALADIĞIM GÜZEL CÜMLELER












Med Cezir


Med cezir olması için illaki suların Ay'ın hareketine göre gel-gite uğramasımı gerek. Pekala bu işi Güneş de yapabilir. Ama Güneşin etkisi sular üzerinde değil de insanlar üzerindedir bence.

Vel hasıl, Umutla ilgili söylenecek çok sayıda söz vardır. Bunlardan en meşhur olanı; "Gecenin en karanlık olduğu an, güneşin doğmaya başladığı andır." Bu sözü söyleyen atalarımız haklı olabilirler. Bunun terside mevcuttur ama kimse tarafından düşünülmez. Güneş en tepedeyken  karanlıkta ozaman kendini göstermeye başlar. Böyle gelmiş böyle gider, doğanın kanunu bu. Tam herşey güzel giderken kendini yeniden karanlığın kollarında bulursun.

Ne doğan ilk güneştir bu, ne batan son güneş. Bunu bilirsin ama yinede doğan her güneşi bir daha batmayacakmış gibi hissedersin. Her seferinde; aynı güneş, aynı gök yüzü fakat farklı bir zaman diliminde seni karşılar. Değişen zaman sana herşeyin değişebileceğini kanıtlamak ister. Yeni umutlar, yeni hüsranlar, yeni yeni yeni vs...

Güneş bu haliyle med cezir fikrini doğuruyor. Aynı okyanusdaki bir damla gibi; bir aşağı, bir yukarı...


Kemal Ünsaçan
24•X•12


Küçük Mucizeler Dükkanı - Debbie Macomber


Bu kitabı ilk olarak D&R'ın web sitesinde gördüm. Hakkında hiç bir şey bilmeme rağmen kendine çeken bir sıcaklığı vardı. Kısa bir süre içinde de alıp okumaya başladım. Gerçekten harika bir kitap.

Konusu, dört kadının bir tuhafiyede kurdukları arkadaşlağı ve gelişen dostluklarıyla beraber hayatlarında gerçekleşen mucizeleri anlatır. Hepsinin hayatından kısa kısa bölümler aktararak kitap devam eder. Yani başrolde dört kişi vardır. Lydia Hoffman, iki kez kanseri atlatmıştır ve hayatının kanıtı dediği "Bir yumak mutluluk"  isimli tuhafiye dükkanını açar. Jacqueline Donovan, yaşlı bir kadındır ve sadece tek oğlu vardır. Oğlu annesinden habersiz evlenir ve Jacqueline ilk başlarda bu evliliği onaylamasada sonraları kendini affettirmek ister ve Lydi'nın dükkanına giderek doğacak torunu için bebek battaniyesi örmek ister. Carol Girard, sürekli çocuk sahibi olmak ister fakat tıbbi açıdan imkansızdır. 3. Kez üp bebek yapmayı denerler ve bu son şanslarıdır. Carol bu sefer başarılı olacaklarına inancı tamdır ve tuhafiye dükkanınun önünden geçerken,  verilecek kursun afişini görür ve bebek battaniyesi örmek için o da tuhafiyeye adımını atar. Alix Townsend, kötü bir geçmişe sahip ve sorunları olan yalnız bir genç kızdır. Bir arkadaşı uyuşturucu kulanıyordur ve polise yakalanmamak için Alix'in çantasına saklar. Suçsuz olduğu anlaşılır ana yinede 1000 saat kamuya faydalı işlerde çalışma cezası verilir. Bu cezayı çekmek adına çalıştığı film kiralama dükkanının yakınındaki tuhafiyedeki kursa katılır. Kimsesiz çocuklara bağış yapmak adına bebek battaniyesi örmeye başlar.

Konusu ve kitap da geçen olaylarla çok gerçekci bir hikaye ortaya çıkıyor. Bir zaman sonra hikayenin içinde buluyorsunuz kendinizi. Tuhafiyede kursa katılan bir öğrenci de siz oloyorsunuz. Kitabın sonunda belki örgü örmeye bile başlarsınız :)

Yazarın üslubu ¬ 5+
Hikaye kurgusu ¬ 5+
Hikayeyi aktarımı ¬ 5+


Not: Bunu söylemeden geçemeyieceğim. Okuduğum her kitap bir şekilde o anki başımdan geçen olaylarla bir bağlantısı oluyor. Önceden buna algıda seçicilik diyordum ama sayıları artınca artık sıradan bir şeymiş gibi karşılamaya başladım. Bu kitapda da karakterlerin hayatlarında mucizeler gelişir ve hayatları değişir. Ben de bu kitabı okurken bazı olaylar oldu ve şu sıralar taşınmayı düşünüyoruz. Mucize dememin sebebide bir apartman dairesinden çıkıpda, çocukluğum en mutlu günlerinin geçtiği; bahçeli, iyi komşuların olduğu ve tek katlı şirin eve taşınacak olmamızdır. Umarım bu benzetnede siz de bana hak verirsiniz..



YAKALADIĞIM GÜZEL CÜMLELER





DEBBIE MACOMBER





Kasandra'nın Aynası - Bernard Werber


Bernard Werber'in okuduğum ilk kitabı 'Kasandra'nın Aynası'. Hoşuma giden bir kitap oldu. Yazarın araştırmaları ve bilgi birikimi gerçekten etkileyici. Notlarında, bu kitap da geçen bazı olayları bizzat kendisinin yaşadığından bahsetmiş. Ama bunları hikayeye yerleştirirken kitabın konusunun dışına çıktığı zamanlar olmuş. Hikaye güzel, yazarın dili harika. Fakat bunu okuyucuya aktarırken hataları göze çarpıyor. Örnek verecek olursam; Psikopat bir okul müdürü Kasandrayı kaçırmıştır ve Kasandranın arkadaşı Kim onu kurtarmaya gelir. Kim, Müdür ile bir yandan kavga eder ve aynı zamanda onu nasıl bulduğunu anlatır. Bu anlatma sahnesi 10 satırlık bir konuşmadır. Sahneyi gözünde canlandıranlar böyle bir şeyin olamayacağını farkeder.

Kitapdaki karakterler yazarın aynası gibidir. Hepsi aynı felsefeye sahip. Bir pastacı dan tutun da bir bakana kadar hemen herkes birbirine benzer cümleler kuruyor. Karakterler çok sönük, eş sesli hepsi. Gerçekci değiller ve çok abartılılar. Olaylar sırasında Kasandra bir bulutun içinde, o varsa dünya dönüyor gibi, onun dışında olaylar gelişmiyor. Dünyanın merkezinde Kasandra varmışcasına bir hikaye. Ama yinede hakkını vermek gerek

Yazarın üslubu ¬ 5+
Hikaye kurgusu ¬ 5-
Hikayeyi aktarımı ¬ 4-

ARKA KAPAK


YAKALADIĞIM GÜZEL CÜMLELER









Yeniden Nefes Almak


Ara verdiğim okuluma dün ilk adımımı attım. Artık İç Mimarlıkta 3.Sınıftayım bu yıl. 

Okula 1 sene ara vermiştim. Ara sona erdi ve yavaş yavaş derslere başlamaya karar verdim. Başlığın ismini yazmama sebep olan şey ise bir arkadaşımın "Peki nasıl bir duygu?" Sorusu oldu. Çünkü sağlık sebeplerinden dolayı uzun zamandır ne okula gittim ne de derslerle ilgilendim. Kelimenin tam anlamıyla dün yeniden nefes almaya başladım. Uzun zamandır içinde bulunduğum psikolojik durum zaman zaman beni bunalım noktasına getirmişti. Dün itibariyle bu durumdan kendimi uzaklaştırıp her şeye kaldığım yerden devam etmeye karar verdim. Ama bu zaman içerisinde bana büyük destek olan insanlara, kitaplarıma ve tablet bilgisayarıma teşekkürü borç bilirim :) 

Kısacası dün, tanıdığım insanlarla yeniden tanıştım. Daha önceleri göremediğim ince ruhlu insanları fark ettim . Ya da odunumsu varlıkların iç yüzlerini görmüş olarak ona göre muamele ettim. Ne hayatı çok hafife almayı ne de tüm yükünü sırtlanmayı, sadece An'ı yaşamayı öğrendim. 

Yani yeniden nefes almayı öğrendim. Sanki uzun süre nefesimi tutmuşum ve yeniden oksijene kavuşmuşum gibi. Ama şimdi her şey çok farklı. Her şey çok değerli benim gözümde. Hayatı geldiği gibi yaşamak gerek. Ve ben nefes almaya devam ediyorum. Ohhh... 


Kemal Ünsaçan 
04•X•12 


Işığı Yakamayanlar


Bazı insanların mutlu olmaya hakkı yoktur. Karanlık odalar gibidir ruhu. Girip ışığı yakmaya korkarsın. Zor olduğundan değil, ışığı açınca göreceklerinden korkarsın. Çünkü kimse açmamıştır daha önce. Yalnızlığın güzel olmayan yanıda budur işte ışığın yanabileceğini bilememek.

Ya da biri gelir, hiç sormadan açar ışığı. Biraz da utanarak sevinirsin buna. Ama ardına bile bakmadan ışığı açık bırakır ve gider. Umudedirsin ama bu sana acıdan başka bir şey vermez.

Yanık kalan ışığın bedelini bir gün çok ağır ödersin.

Kemal Ünsaçan
24•IX•12


Rosen

Fantastik Hikayelerin ikincisi. Bu defa Kağan'ın kuzeni baş roldedir. Paralel evrenlerin arasında kaybolacağınız güzel bir hikaye oldu. Rosen okumanızı bekliyor..
Yazarken Faydalandığım kaynaklar: http://www.zamandayolculuk.com http://www.kesfetmekicinbak.com




Demir Yürek - Alfredo Colitto


İsmi ve kapak tasarımı ilginç olduğu için büyük bir iştahla başladım bu kitaba. Ama daha ilk sayfalarında soğuttu kendinden. Tamam, kitap için ilgi çekici bir konu seçmiş yazar, ama kitabın başında herşeyi anlatmış. Kitap, tapınak şovalyelerine kilise tarafından açılan dava sürecinde geçiyor. 

Genç bir şovalye'nin (ismini bile hatırlamıyorum) arkadaşı esrarengiz şekilde öldürülür. Katil işini bitirdikten sonra kiliseye haber verir ve cinayetin işlendiği ev abluka altına alınır. Bizim genç şovalye eve gelir ve arkadaşının cesedini alıp kaçırmak ister. Çünkü katil cesedin kalbini demire dönüştürmüştür. Bu kaçırma olayı da epey ilginçtir. Genç şovalye arkadaşını alır ve çatılardan atlayarak kaçar (Yazar kendisiyle çelişkiye düşüyor çünkü arkadaşının çok iri olduğunu söylemişti). 

Genç, dava devam ettiği için ismini değiştirerek, o dönemin tıp okulunda ders görmektedir. Arkadaşını kaçırırken aklına ilk gelen yerde okulu olur. Hocası ilk başta tedirgin olur (öğrencisinin yıllardır kendisini gizleyen bir tapınakçı olduğunu hiç yadırgamaz) ve onu kiliseye teslim etmek ister. Ama tam o sırada kapı çalıp keşişleri karşısında görünce genci hayatı pahasına savunur ve onları başından savar (çabuk karar değiştiren, fazla düşünemeyen, aynı kişiliklere sahip zayıf karakterler). Genç ile doktor ortak hareket etme kararı alır. Biri intikam almak ister, diğeri de kalbin metale dönüşmesini gerçekleştiren simyanın sırrını öğrenmek ister. 

Genç arkadaşının cebinde bulduğu üç kelimelik bir not bulur (pazar,kadın,... ne kadar esrarengiz ama, tam tapınakçılara göre bir sır) ve peşine düşer. Araştırırken, manevi kardeşim dediği adamın aslında hiç bir yanını tanımadığı görülür. Bizim genç araştırmalarını yaparken başka bir çocuk görür ve ona yardım etmek için hayatını gehlikeye atar (Sürekli yön değiştiren kararsız karakterler). Vel hasıl olaylar olaylar... 

Okuyanlar konusu gereği esrarengiz olaylar, şifreli mektuplar beklerken, bir sonraki sayfada olacak olayları çok rahat kestirilebilmesi hayal kırıklığına uğratıyor. O yüzden bana hak verirsiniz ki 98. sayfada bırakmak zorunda kaldım. Zaten ilkokul hocam "bir kiabın güzel olup olmadıfğını 60. sayfadan sonra anlarsın" demişti. Bende bunu yerine getirdim sanırım. 

Yazarın üslubu ¬ 4-
Hikaye kurgusu ¬ 3+
Hikayeyi aktarımı ¬ 3-


Kemal Ünsaçan
08•IX•12


22/11/63 - Stephen King (Kitaplık)


Hayranı olduğum ve en sevdiğim yazar diyebilirim Stephen King için. 22/11/63, yazarın son çıkardığı kitap (En azından Türkçeye çevrilen son kitabı). 2009 - 2010 yıllarında yazmış ama kitabın sonuna eklediği nota göre, 1972 de başladığını fakat o zamanlar tam gün ders verdiği için projeyi rafa kaldırmak zorunda kaldığını söylüyor. 

Kitabın konusunu merak ediyorsanız ön ve arka kapağına bakmanız yeterli. Ön tarafındaki resimde Kennedy'nin suikaste uğrayıp öldürüldüğü yazarken, arka tarafında ise suikastten sağ kurtulduğu yazmaktadır. 22/11/63, eğer zaman yolculuklarını seviyorsanız tam size göre bir kitap. 

Jake Epping,  lisede edebiyat öğretmenidir. Bir gün öğrencilerinin yazdığı kompozisyon ödevlerini değerlendirirken Harry adındaki öğrencisinin kompozisyonundan çok etkilenir. Harry'nin yaşı diğer öğrencilerinden epey büyüktür. Ve aynı zamanda okuduğu okulda hademelik yapmaktadır. Kompozisyonda yazılanlara göre, Harry'nin babası alkoliktir ve küçükken onu sakat bırakmıştır. Ayrıca annesi ve kardeşlerini de cinnet geçirerek öldürmüştür. 

Bu sırada okullar tatile da girmek üzeredir. Jake Epping ödevlere not verdikten sonra okuldaki son kontrollerini yapar. Tam binadan ayrılmak üzereyken, o civarda lokantası olan aşçı dostu Al Temleton arar ve onu hemen lokantaya çağırır. Al'ın bir kaç günde yaşlanmış olduğunu görür. Uzun bir sohbetin ardından, Al Jake'e, lokantanın kilerinde bir solucan deliği keşfettiğinden bahseder. Bu delik 1958 yılına açılmaktadır. İlginç şekilde her yolculuğundan geri döndüğünde kendisini aynı tarihte ve aynı saatte bulur. Yıllarca orada dursa bile bu böyledir. Çünkü gerçek Dünya'da geçen zaman en fazla iki dakika sürmektedir. Al, çok hasta ve yaşlı olduğunu söyleyerek ondan zamanda yolculuk yaparak 1963'deki Kennedy suikastini durdurmasını ister. Jake, başlarda tereddüt etse de Al'ın zorlamalarından ötürü kabul eder. Ama Jake'in asıl istediği, yaşlı öğrencisi Harry'nin ailesini kurtarabilmektir. Bu iş hiç de düşündüğü kadar da kolay olmayacaktır. Çünkü 1958 yılından 1963 yılına kadar gerçek Dünya'ya geri dönemeyecektir. Üstelik önlemesi gerek bir de cinayet vardır. Bu sorunlar yetmezmiş gibi geçmiş de asla değişmek istemez. Yazarın tabiriyle, çarkın dişlilerinde onu ezmek ister. Yapılan her değişiklik, cezasını ona misliyle ödetir. Ama o Kennedy'yi ve Harry'yi kurtarmayı kafasına koymuştur.

Okuduğum en etkileyici kitaplardan birisi. Bu kitabında bütün ustalığını konuşturmuş, ünvanının hakkını vermiş Stephen King. Çok sürükleyici, sıkılmadan okuyacağınız bir kitap. Okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. Eğer okursanız, kitabın harika kurgusunu, King'e ait şahane benzetmeleri ve tasvirleri göreceksiniz. Neden bu kadar övdüğümü o zaman anlayacaksınız. Bana hak vereceğinizden eminim :) iyi okumalar.. 

A.Kemal Ünsaçan
04•IX•12


Simyacı - Paulo Coelho (Kitaplık)

Kitaplık isimli makalem de, okuduğum ve beğendiğim kitapları buradan paylaşacağım diye bahsetmiştim. İşte başlıyorum :) "Simyacı"

Aslında bu kitabı okuyalı epey zaman geçti. Son okuduğum kitaplar içinde en çok bunu beğendiğim için de yazı dizisine bununla başlıyorum.

Kitap, ispanya da çobanlık yapan bir gencin başından geçen olayları anlatıyor. Bu genç bir gün rüyasında Mısır da, piramitlerin yanında bir hazine olduğunu görür. Kahinlerin de rüyasını tasvir etmesinden sonra sürüsünü satar ve Mısır'a doğru yola çıkar. Yolda başına bir sürü olay gelir, farklı dinlerde ve farklı dillerde insanlarla tanışır. Kimisi ona yardımcı olurken kimisi de onu soyar. Ama o yoluna devam eder ve hayat hakkında çok şey öğrenir.

Benim bu kitap da öğrendiğim, harika bir kadercilik anlayışıdır. Genç çobanın bir hedefi vardır ve ona ulaşmak ister. Ama kaderinde ne varsa onu yaşıyor ve ondan kaçışı yoktur. O buna yolundaki işaretleri izlemek diyor. Kimisi buna mektup diyor kimisi de menkıbe . Ama ortak dil aynı, hepsi kaderden bahsediyor. Herkes menkıbesinde ne yazıyorsa onu yaşıyor. İşaretleri izleyerek yoluna devam eden gencin hikayesinin anlatıldığı eserin son sayfalarında bu anlayış kendini tamamen ifşa ediyor.

Çoğu kişi bu kitabı okumuştur ama merak edenler için söyleyeyim. İspanya dan yola çıkar ve hazinesinin peşinden piramitlere kadar ulaşır. Birde bakar ki ortada hazine falan yok. Yetmezmiş gibi oradaki bir kabileden de temiz bir dayak yer ve soyulur. En sonunda burada ne aradığını sorarlar. Başından geçenleri anlatır. Bunun üzerine kabilenin reisi, kendisinin de böyle bir rüya gördüğünü, rüyasında ispanya'da bir ağacın altında bir hazine gördüğünü ama onun kadar aptal olmadığı için aramaya çıkmadığını söyler. Genç çoban bunları dinlerken her şeyi anlar ve yolculuğunun manasını anlar. İspanya'ya geri döner ve kabile reisinin bahsettiği yerdeki (kendi evinin bahçesinde) hazinesine kavuşur.


Kemal Ünsaçan
04•IX•12

Bu arada, kitap da hoşuma giden satırlar;






Bahar



Yaşamanın ismidir bahar.
Rüzgarı, hayatın satır aralarında dolaştırmaktır.
Rüzgarın özünü yakalamak ve doğmaktır yeniden

Yanmaktır bahar
Bir ateşde usul usul, kora mahal vermeden 
Yazı beklemeden, ateşe susamışçasına yanmaktır

Suyun yanmasıdır bahar.
Yağmurdur, damla damla oluşan senfonidir.
Damlaların dansında sarhoş olmaktır.

Bahar candır
Kelebek ömrünün en güzel anlarıdır.
Dirilen doğanın sana avuç açmasıdır.

Yaşamanın ismidir bahar.
Şimdilerde daha bir derinden duyduğun.
Bildiğin bir şarkıdır bahar.

Belki rüzgar, belki yağmur
Belkide toprak kokusudur baharı sevdiren.
Ama ben biliyorumki,
Bahar yaşamanın ta kendisidir.

Kemal Ünsaçan
30•IV•12


Bu Şiirimi ilkbahar için yazmıştım ve yayınlamıştım ama ne hikmetse silinmiş. Yeniden yayınlamak istedim..





Kitaplık




Kitap okumayı, sayfaların ardında ki  dünyalar da gezinmeyi çok severim. Okuduğum kitapları başkalarına anlatmak ve onlar üzerine sohbet etmek de bana ayrı bir zevk verir. Şimdiye kadar epey kitap okudum ve okumaya da devam ediyorum. Bloğuma da "Kitaplık" ismiyle bir bölüm açarak kitaplarımı ordan paylaşmaya karar verdim. Ama önceden okuduğum kitaplar için artık çok geç :) Onların sadece resmini paylaşabilirim.

Ayrıca ben de kısa hikayeler yazmaya başladım. Bu bölümde onları da görebilirsiniz. Şimdilik sadece 2 taneler ama artacağından eminim. Aklıma gelirse bir şeyler karalıyorum. "Kelebek" ve "Kobay Express" ilk ortaya çıkanlar oldu.

"Kitaplık" adı altındaki paylaşımlarıma, sağ tarafta bulunan "Site Haritası" bölümünden ulaşabilirsiniz. Sanırım ilk yazımda da "Simyacı" dan bahsedeceğim.

Kemal Ünsaçan
17•VIII•12


Kelebek - Kobay Express

Okuduklarımla yetinmeyerek sonunda bende bir şeyler yazmaya karar verdim. İlk yazdıklarım kısa hikayeler oldu ama ilerde daha uzun hikayeler yazacağımdan eminim. 

Aldığım geri bildirimlere de bakarak iyi hikayeler çıkardığım kanaatindeyim. İlk iki tanesine aşağıdan ulaşabilirsiniz. Şuan da 3. üzerinde çalışıyorum. En kısa zamanda tamamlamaya çalışacağım. Umarım bunları beğenirsiniz. İyi okumalar :)



Havanın çok kasvetli olduğu bir gün kaleme aldığım bir hikaye. Fotoğraf çeken bir gencin yaşadığı doğa üstü olayları konu alır. Önceden tasarlamadığım, doğaçlama gelişen bir hikaye oldu. İlk yazdığım hikaye olması da ayrı bir önem taşır. Kelebeği okumanızı tavsiye ederim..





Yine fantastik bir hikaye. Bu deneyleri bir zamanlar ben de yapmıştım. Okula giderken tranvaya bindiğimde, neotik bilimin gerçekliğini test etmiştim. Şimdi de onları hikayeleştirmek istedim. Yazdığım fantasdik hikayelerin ikincisi, Kobay Express. Umarım beğenirsiniz.


Yalnız Türkü

İçimdeki çocuk yalnızlık türkülerine başladı yine. Ama bir yanım, aslında o türküyü hiç bırakmadığını söylüyör. Belkide en doğrusu budur. Her seferinde bir üst notadan başlamak gerekir

"Seni seviyorum yalnızlığım" dı bu türkünün adı. Yine aynı, ama eskisinden farklı bir yanı var. Bu seferki türküyü söylerken kaçmayı, saklanmayı, görünmez olmayı seçiyor. Mesela önceden yapmadığı şeyleri yapmak istiyor. Kendisiyle konuşmak istiyor. Başka yerlerde yaptığı gibi kendi kulağına fısıldayarak değil de haykırarak konuşmak istiyor. Bunu başardığı zaman ilk söyleyeceğide yalnızlık türküsü olur sanırım. Bu sese saygı duyuyorum, Hem de laf aramızda o türküden hoşlanmıyor da değilim. Monoton, tekdüze fakat içinde kendine çeken yerler var.

İşte yine başladı türkü. Şimdi mısralara ayak uydurup saklanmam gerek.

Kemal Ünsaçan
05•VIII•12