Duman ve Gülüm

Şahsım adına konuşuyum; insan bir şeye ara verdimi, o şeye yeniden başlamak çok zor oluyor. Sanki ilk defa yapar gibi hissediyor. Şimdi durup dururken bunları neden söylediğimi sorarsanız, son yazımdan bu yana geçen günleri hesaplayabilirsiniz.

Bloğumu seviyorum ve ihmal etmemeye çalışıyorum ama olmuyor. "Ah, bunu mutlaka yazmalıyım dediğim!" şeyler zamanla dimağımdan yavaşça kayıp beni terk etti. Ama suçumu kabul ediyorum, onlar geçerken muhtemelen gözlerimi yummuş olmalıyım. Çok şey olup bitti bu yazmadığım süre içinde, tabi şimdi onlardan bahsedecek değilim. Hepsi soğudu. Bu akşam doğan yazma isteğimi değerlendirmek istedim ve işte şimdi buradayım.


Artık başlığa geçebilirim sanırım; Duman ve Gülüm. Duman benim köpeğimin ismi. Geçen hafta cumartesi günü geldi Duman'ım. Simsiyah, gece kadar, duman kadar siyah. Geldiğinde daha üç haftalıktı. Miniminnacık bir av köpeği. Uzun kulak olarak geçiyormuş ve bu cins fazla büyümüyormuş. O yüzden o yaşlarda bir köpek yavrusuna kıyasla çok daha küçük (sanırım). Duman duymasın, aslında bir köpeğim olduğunda bunun bir japon spitzi olacağını düşünmüştüm. Çünkü ben küçükken amcam sürekli olarak eve köpek getirirdi. Neredeyse her cinsle tanışmışımdır. İçlerinde en çok Bafi isimli köpeğimize karşı kendimi yakın hissederdim, hala da öyleyim. Bafi bir lapon spitziydi. Bembeyazdı, insan onu sevmeye kıyamazdı. Bafi'nin resmini de koyuyorum buraya, eminim görünce bana hak vereceksiniz. İşte bu yüzden hep bu cins bir köpeğim olsun isterdim. Umarım ilerde bir gün japon spitzim de olur. Ama şimdi Duman'ım var, onu da çok sevdim. Kucağıma aldığımda elimi yalaması, karnını kaşırken boynunu çevirmesi, üstüme tırmanıp yüzünü yüzüme yaklaştırması... Bambaşka bir şey köpek sevgisi.

Duman'ın birde kardeşi var, Çakır. Duman benim köpeğim olduğu için arada onu kucağıma alıp seviyorum. Çakırı, benim Duman'ı sevdiğim kadar yok. Bu yüzdenmidir bilmiyorum, bir haftalık süre içinde Duman kardeşine göre daha hızlı gelişiyor. Çakır'dan daha önce havlamaya başladı (Hev hev hev), Çakır daha çıkamazken merdivenlerden çıkmaya başladı, daha neler neler. Sevginin gücü diyorum ben buna. Çok ilginç bir şey bu. Gerçekten düşündüğüm gibi birazcık sevgiyle bu böyle olduysu, benzer bir sevgi gösterisi insanlar üzerinde kim bilir neler yapıyor. Bunun tam terside geçerli; öfke, nefret gibi duyguların gözle görünmeyen etkisi.

Bahçede Duman ve Çakır'a bir kedi geldi. Köpekler gibi o da siyah ve yavru. Kardeş gibi bir oynayışları var görmelisiniz, tam belgesellik. Ben o kediye üvey kardeş dediğim için Kül Kedisi adını vermiştim. Ama köpek doğası işte, özellikle Duman biraz sert davrandı. Kedi de dayanamayıp kaçtı gitti. Sonra onun yerine bir başka kedi daha geldi, o da siyah ve henüz yavru, üstelik Kül Kedisi'nden daha da küçük. Duman ve Çakır'ın yemeklerine ortak oluyorlardı her ikisi de. Ama karşılığından Duman'ın kuyruklarını ısırmasına katlanmaları gerekiyordu. Yeni gelen daha da küçük olduğu için fazla dayanamadı ve hemen ertesi gün bizi terk etti ve bir daha görmedim. O gün bu gündür de bahçemize kediler uğramıyor.



Gülüm, adı üstünde gülüm. O da Duman gibi fazla büyümeyen bir tür. Bonzai ağaçları var ya, işte öyle. Salon gülü veya mini rosa diye geçiyor. Bildiğimiz gül, ama minyatür gibi bir şey. Bu resmi çekiktem sonra diğer goncalar da açtı, şimdi odamın penceresinde alımlı alımlı süzülüyor. Bu sırılar hep miniklerden takılıyorum nedense. :) Hayvan sevgisi kadar bitki sevgisi de ayrı bir güzel. Betonlara hapsedilmiş insanlar bundan mahrum kalmamalı. Bir hayvanı veya bir çiçeği sevmeli ki insanları da layıkıyla sevebilsin. Kabul ediyorum, bazı insanların çok da sevilecek bir yanı yok, ama en azından onlara katlanmayı öğreniyor. İnsan bir şeyi sevince başka şeyleri daha rahat sevebiliyor. 

Sevgiyle kalın, en içten sevgilerimle..


A.Kemal Ünsaçan 
28•X•13