Satranç-Stefan Zweig

Nedendir bilinmez, bu hapishane öyküleri benim pek bir hoşuma gider. Bu yüzdendir ki sevdiğim kitapların en başında; Monte Kristo ve Kelebek yer alır. Bu tarz kurgular bir yönüyle diğer romanlardan ayrılırlar. Mahkum hücrede tek başınayken beyniyle soğuk duvarları gerer ve dışına çıkar. Salt zihinsel boğuşmalar tüm zamanını kaplar. Muazzam bir şeydir bu. Tecrübesi olmayan bir insanın yazabilmesi çok zordur. Yazsa da sönük kalır. (Işte sırf bu yüzden bir zamanlar kısa süre de olsa hapse girebilmeyi çok istemiştim. Çılgınca gelebilir ama bunu arzulamıştım.) Şimdi aralarına Stefan Zweig'ın Satranç'ının da katıldığı bu üç kitabın tarihçesi de böyle yerlerde doğmuştur. Içlerinde en emin olduğum Kelebek'tir. Daha önceden bu kitabı ve filmini blogumda tanıtmıştım, isterseniz buradan daha detaylı olarak inceleyebilirsiniz. Kelebek'in yazarı kendi yaşantısını yazmış. Elbette içine hayal gücünü katmış olabilir, ama bu tarz kitaplar ancak demir parmaklıklar arasından doğabilir. Monte Kristo ise tamamen benim varsayımım. Alexandre Dumas'ın hayatını araştırmadım. Ama diğer kitaplarında gördüğüm kadarıyla esnetilmiş ve oldukça detaya inilmiş hapishane bölümleri var. Içlerinde en derine ineni elbette Monte Kristo. (Ayrıca bu kitap, küçükken benim satın aldığım, çocukluğumda bana ait olan ilk roman olmasıyla kitaplığımda ayrı bir yer tutar.) Satranç'ın da öğrendiğim kadarıyla yazar kendi kimliğini öyküdeki karakterler arasına alarak yazmış. Stefan Zweig yahudidir ve Hitler zamanında çok kötü günler geçirmiştir. Naziler döneminde kitapları gaddarca yakılmıştır. Hayatını araştırırken, Dünya'nın bir daha düzelemeyeceği karamsarlığına kapılarak karısıyla birlikte Brezilya'da intihar ettiğini öğrenince çok üzüldüm. Yazık.. Böylesine bir yetenek.

Konusuna geçecek olursak. Hikaye, New York'tan yola çıkmış Buenos Aires'e giden bir gemideki yolcular arasında geçer. Hikayeyi onun dilinden dinlediğimiz kahramanımız, yolcu vapurunda birlikte yolculuk yaptıkları Dünya satranç şampiyonundan haberdardır. Kendisi satranç hakkında pek bir şey bilmemektedir ama bu şato oynuna karşı duyduğu ilgiden dolayı Dünya şampiyonu Mirko Czentovic ile tanışmak ister. Bu kibirli ve burnu havada olan adamın hikayesi çok ilginçtir. Okuma ve yazma bilmezken, hatta bir türlü öğrenemezken satranç oynamaya başlar. Garip bir adamdır doğrusu, onu kimse yenemez. Ama kahramanımız kafasına koymuştur bir kere. Bu yüzden karısıyla birlikte düzmece bir oyun kurar. Çok geçmeden plan işler ve bir çok kişiyi kendine çeker. Içlerinden birisi de çok zengin bir satranç tutkunudur. Onun yardımıyla Czentovic'den satraç oynu talep ederler. Elbette şampiyon onları kolaylıkla yener. Hırslı ve zengin dostu rövanş isteyince Czentovic bu teklifi de kabul eder. Nasıl olsa her oyun karşılığında parasını alıyordur. Ikinci oyun sırasında yanlarına tanımadıkları bir adam gelir. Bu yabancı kendini tutamayarak oyuna müdahil olur ve berabere bitmesini sağlar. Ardından geldiği gibi gözden kaybolur. Bu kez de afallayan Dünya şampiyonu rövanş istemektedir. Gizemli adam yani Dr. B. Avusturyalı'dır ve onu rövanş için ikna etmek kahramanımıza düşer. Çünkü kendisi de Avusturyalı'dır. Görevini yerine getirmek için Dr. B.'nin yanına gittiğinde çok ilginç bir hikaye dinler.

Dr. B. Gestapo tarafından hücre hapsine kapatılmıştır. Bu hücre bir otel odasıdır ve kendi tabiriyle hiçliğe itilmiştir. Monoton duvar kağıtlarından başka hiç birşeyin olmadığı bu odada aklını kaçırmaktadır. Ona bedensel işkence yerine zihinsel işkence yapmaktadırlar. Zaman zaman sorgulamak için onu bir odaya alırlar. Bir gün sorgulama daha başlamazdan evvel gözüne bir mont ilişir. Cebinde kitap olduğunu tahmin ettiği şişkinlik aklını başından alır. Zor da olsa bu kitabı çalar ve uzun süre heyecandan okuyamaz. Kapağını ilk açtığında ve bunun bir satranç kitabı olduğunu görünce hayal kırıklığına uğrar. Ama yılmaz. Yeni birşeylere aç beyni tüm oyunları ezberler ve satranç taşı ve tahtası olmaksızın kendi kendisine satranç partileri düzenler. Beynini ikiye bölmüştür ve satranç zehirlenmesi yaşamaktadır...


Sanrasını anlatmayım isterseniz. Hikaye yazmaya alışkın olduğum için kitap tanıtımı yaparken dayanamıyorum çok fazla detaya iniyorum, lütfen kusuruma bakmayın. :) Bu muazzam öyküyü okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum. Ayrıca bu kitabı benimle tanıştıran Okan Bayülgen'e çok teşekür ediyorum. 


A.Kemal Ünsaçan 
05•XII•13