Küçük Prens-Antoine de Saint-Exupéry

Kışa boyun eğen bu soğuk ve sisli bahar sabahında, içimi ısıtan harika bir hikaye oldu. Yazarını tanımıyorum. Bu hikayenin daha önce ismini duymuştum ama ilk defa okudum.

Çocukça bir bakışla büyüklerin zaaflarına ve hatalarına ışık tutan harika bir eser olmuş. 1943 yılında yazılmış ama her zaman okunabilecek ve ders alınacak bir hikaye.

Okumanızı tavsiye ederim. Satırlar arasındaki gizli mutluluğun sizide saracağından eminim.

Okumak için buraya tıklayın...



Kemal Ünsaçan
28•XI•12


Teselli

İnsan, sürekli bir motiveye ve desteğe ihtiyaç duyar. Dünyamızın yaratılışı gereği her insan kendi içinde yalnızdır ve herkes sevgiye muhtaçtır. Bu yüzdendir ki, bazen sıkıntılar o kadar büyür ki, içindekinin hiçbir yere sığmayacağını düşünür. Bir baş ağrısı bile onun için bir kıyamettir artık. Böyle anlarda sığınacak bir yer arar. Kimi zaman bulunmaz bir tatlı söz olur, kimi zaman beyaz bir şarkının ismi olur. Ama vardır her zaman vardır ve tek önemli şey onu bulabilmektedir.

Herkes gibi bende aradım. Aradığımı rastlantı eseri "Another Earth" isimli bir filmde buldum. Şimdi, filmden fazla bahsetmeyeceğim. Konusu, klasik bir şekilde uzayda hayatın olup olmamasıydı. Beni asıl etkileyen, daha önce bunu düşünmeme rağmen sonsuz boşluktu. filmden sonra, içinde bulunduğumuz galaxy'nin resmini açtım ve sadece seyrettim. değil Dünya, içinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisi bile o kadar küçüktüler ki..

Göz bebeğim artık bütün galaxiyi kapsıyordu. Dünyalar, Güneşler, gezegenler ve milyonlarca yıldız artık benim içimdeydi. Çünkü ben biliyorum ki, bu yerde ölçülebilecek bir ölçü yok, zamanın bir sınırı yok, tek var olan sonsuz boşluk.

Ardından, kendimden bukadar uzakken kendi iç dünyama baktım. Her şey okadar küçük ve değersizdi ki. Kafama takılan korkular ve düşünceler bir kum tanesinden farksızdı. Dedim ki kendi kendime "Evrende bu kadar küçük bir yer tutan şeyler için neden bu karamsarlık?" 

Zamanla insan kendini teselli edecek çok şey buluyor. Sıkıntılar hayatta var olduğu sürece onun teselliside olacaktır. Yine kendi kendime verdiğim tesellilerden biride kalbime ektiğim umut tohumlarıdır. Kalp toprağıma; gelecekteki güzel günlerden, gerçekleşebilecek hayallerden, geçmişin sararmışlığından uzak bir tohum yapıp ektim çoğu zaman. Gün geldi, geçmişin hayaleti ara sıra kapımı çaldı. O zamanda başımı yeşeren umutlarıma çevirip gülümsedim ve sessizce bekledim. Taa ki evde yok sanıp beni terkedene kadar. 

Bir gün kapıma yeniden gelirmi bilemem. Ama önemli değil, kalp bahçemde filizler var. Beni eskisi kadar sarmalayamaz dört bir taraftan. 

İnsan son bir teselli daha isterse eğer, teslim olmakdır. O bütün evrenin ve yaratılmış yaratılacak her şeyin sahibine sığınmakdır. İnsanlığın kendine vereceği en büyük tesellide budur zaten. Olanı olduğu gibi kabullenmek, hiç bir şey yapamayacağını kabul ederek rıza göstermek. İşte insan o zaman sırtlandığı yükün ne kadar gereksiz ve değersiz olduğunu anlayacaktır. 

Not: Bu yazıya çok önceden başlamıştım. Ancak şimdi bitti. Saygılar, sevgiler :)

Kemal Ünsaçan 

28•XI•12 


Posted via Blogaway


Yıllar Önce Bugün

Halimi anlatmaya bir kelimenin yeterli olacağını bildiğim halde uzun uzun yazmak istiyorum. Tarih10 Kasım'ı gösteriyor. 2 yıl önce  bu gün Ankaraya gidiyorduk (Aklınıza gelen şeyden değil). O benim, kapsamlı bir teşhis ve Dr . Rana Karabudak ile tanışmamın ilk günüydü.

Tarih yine 10 Kasım ve ben yine Ankaraya gidiyorum. Bu yazıyı yazmama sebep olan şey, Stephen King'in "Tarih kendini tekrar etmeyi sever"  düşüncesi oldu (Artık bu düşünceyi ciddi ciddi benimseye başladım).

İki yılda olanlar sanki hem bir gün kadar kısa, hem de sonsuzluk kadar uzun gibiydi. Ama bunların hepsini yazacak değilim. Bu sürede çok şey değişdi. Vücuduma belki 1000, belki 10. 000 hap ve ilaç girmiştir. Bunların bir kısmı tıbbi bir o kadarı da kısmı bitkisel. Bilmem ne kadar litre kan anlındı, nee kadarı alınmadı. Ya da alındıktan sonra yerine ne koyuldu.  Anlayacağınız çok şey geldi geçti başımdan ve geçmeyede hala devam ediyor.

Okuyunca pes etmişim, her şeyi koyvermişim izlenimi çıkıyor (içimden bir ses bazen evet diyor). Ama hayır,  her şeye rağmen devam ediyorum. Bir sabah her şeyin ne kadar güzel olduğunu düşünerek, başka bir sabah kalbimi denizin derinliklerinde bulup ordan çıkarmaya çalışarak uyanacağım.

Bir önceki makalemde dediğim gibi "Med Cezir". 2 yıl bitmiş olabilir ama her şey bitmedi. Saat ve takvim devam ettiğine göre ben de devam ediyorum. Her şeye rağmen.

Not: Bazı tahlilerin gecikmesinden dolayı yolculuğumuz başka bir tarihe ertelendi.


Kemal Ünsaçan
08•XI•12


Adı Masal Olsun



Şehirlerin birinde, kendisini bir şeylere benzetmeyi seven bir adam yaşarmış. Hikaye bu ya, kendisini buğday tarlasındaki bir başağa benzetesi tutmuş. Bu başak zamanla büyümüş. Etrafında onun gibi bir çok başak varmış. Birlikte büyümüşler, güneşle birlikte olgunlaşmışlar. Tam her şey çok güzel derken küçük bir esinti olmuş ve almış götürmüş  diğer buğdayları. Bizim başak bir bakmışki ne görsün,  etrafında hiç buğday kalmamış. Önce üzülmüş ama etrafına daha dikkatli bakınca buğday başaklarının bazılarının durduğunu görmüş. Bu üzüntüsü fazla sürmemiş. Kalan evrelerini yanındaki buğdaylarla beraber tamamlamayı düşünerek olgunlaşmaya devam etmiş. Gün geçmiş zaman değişmiş içlerinden bir kaçı daha aradan ayrılmış. Ama alıştığı için bunada üzülmemiş bizim başak.

Masal bu ya bir fırtına çıkmış ve esmiş estirmiş. Önüne ne gelirse almış götürmüş. Olacakları önceden tahmin eden başak, başını kaldırmamış, neler olduğuna bakmamış. Biliyormuş ama yinede korkuyormuş. Fırtınanın etrafındaki son buğdayları da alıp götürmesinden korkuyormuş. Bir zaman sonra takvimden bir kaç yaprak daha düşmüş. Fırtına geçmiş, güneş saklandığı yerden çıkmış. Durmuş olan saatin tik takları yeniden duyulmaya başlayınca başak korkarak etrafına bakmış. Bir de ne görsün. Son kalan buğday başakları ona sıkıca sarılıp rüzgardan etkilenmesini engellemiş. Ne bizim başak ne de onun yanında fırtınaya göğüs geren diğer başaklar birbirlerini terk etmemişler. Birlikte çok uzun zamanlar geçirmişler.

Bu masalın sonu nasıl biter bilemeyiz, çünkü hala masal devam ediyor. Her masal gibi bu da mutlu bir sonu hakediyormuş sonuçta. Umalım öyle olsun. Umalım masalcı amca bizi üzmesin. Yeni fırtınalara birlikte göğüs gersinler. Bu masal mutlu bitsin..


Kemal Ünsaçan
05•XI•12


Hayvan Mezarlığı - Stephen King

Hayvan Mezarlığı, klasik bir Stephen King romanı, ya da Stephen King klasiklerinden. Nasıl kabul ederseniz.

Kitabın ana karakteri olan Louis doktordur ve karısı Rachel, kızı Ellie ve küçük oğlu Gage ile beraber yeni bir eve taşınırlar. Ev, dağ başı sayılacak bir kasabada yer alır. İyi insanlara benzeyen komşuları Jud ve Norma çiftiyle beraber mutlu bir hayata başlarlar. Louis, o bölgedeki üniversite hastahanesinde işe başlar. Derslerin başladığı ilk gün gencin birine araba çarpar ve bütün olaylar tetiklenir. Daha sonraları Pascow isimli hu genç, Louis'in rüyasına girerek evlerinin arkasındaki patikaya hiç girmemesini söyler. Uyandığında bunun çok gerçekci bir rüya olduğunu düşünür çünkü ayaklarında toprak kalıntıları vardır. Önceleri tedirgin olsada kısa zamanda unutur.

Yılbaşında ailesi Chicago ya, Rachel'in annesini ve babasını ziyarete gider. Louis kayınpederini sevmediği için bu yolculuğa katılmaz. Onlar evde yokken komşuları Jud arar ve kızı Ellie'nin kedisinin öldüğünü söyler. Kızına bu haberi nasıl vereceğini düşünürken, Jud ona patikanın ucundaki hayvan mezarlığından ve onun ardındaki ikinci bir patika yoldan bahseder. Orada kızılderililere ait eski bir mezar bulunmaktadır. Bu mezarın esrarengiz bir gücü vardır. Oraya gömülmüş olan hayvanlardan ve daha sonra yeniden canlandıklarından bahseder Jud. Verdikleri kararın doğru olduğunu düşünüp kediyi oraya gömerler.
Efsaneye uygun olarak kedi ertesi gün geri döner. Ama artık eski kedileri değildir o. Kızılderili mezarlığı'nın (İsmi Micmac)  gücü gün geçtikçe artar ve yeni ölümler gerçekleşir.

Kitap korkutucu olmasına rağmen yine de yazarını alkışlatan bir kurguya sahip. Ama bir süre Stephen King romanlarına ara vermeliyim. En azından 22/11/63 gibi bir kitap daha yazana dek. :) Oylamaya bile gerek duymadan kitapdan seçtiğim güzel satırları paylaşıyorum.


YAKALADIĞIM GÜZEL CÜMLELER