Satranç-Stefan Zweig

Nedendir bilinmez, bu hapishane öyküleri benim pek bir hoşuma gider. Bu yüzdendir ki sevdiğim kitapların en başında; Monte Kristo ve Kelebek yer alır. Bu tarz kurgular bir yönüyle diğer romanlardan ayrılırlar. Mahkum hücrede tek başınayken beyniyle soğuk duvarları gerer ve dışına çıkar. Salt zihinsel boğuşmalar tüm zamanını kaplar. Muazzam bir şeydir bu. Tecrübesi olmayan bir insanın yazabilmesi çok zordur. Yazsa da sönük kalır. (Işte sırf bu yüzden bir zamanlar kısa süre de olsa hapse girebilmeyi çok istemiştim. Çılgınca gelebilir ama bunu arzulamıştım.) Şimdi aralarına Stefan Zweig'ın Satranç'ının da katıldığı bu üç kitabın tarihçesi de...


Mutlu musun?

Zaman zaman kendimle konuşmayı severim. Eğer ortaya güzel diyaloglar çıkarsa hikayelerimde kullanırım. Bu da öyle bir soru işte. Bugün içinde farkında olmadan kendime bu soruyu sordum. Aslında ilk başlarda başka birisi bana sorar gibiydi. "Mutlu musun?" Gözümün önünde malum soruyu bana sorabilecek bazı çehreler belirdi. Yine farkında olmadan verdiğim cevaplar hep aynıydı; "Hayır!" Ünlem işareti biraz sert nida olabilir, önemli değil. Çünkü bu cevap olduça kesin ve net olarak belirdi. Ünlemi silersem bu Hayır'a haksızlık etmiş olurum. Lütfen böyle kabul edelim.  Itiraf etmeliyim ki bu durum beni biraz ürküttü. Yanı sıra bana farklı...


Duman ve Gülüm

Şahsım adına konuşuyum; insan bir şeye ara verdimi, o şeye yeniden başlamak çok zor oluyor. Sanki ilk defa yapar gibi hissediyor. Şimdi durup dururken bunları neden söylediğimi sorarsanız, son yazımdan bu yana geçen günleri hesaplayabilirsiniz. Bloğumu seviyorum ve ihmal etmemeye çalışıyorum ama olmuyor. "Ah, bunu mutlaka yazmalıyım dediğim!" şeyler zamanla dimağımdan yavaşça kayıp beni terk etti. Ama suçumu kabul ediyorum, onlar geçerken muhtemelen gözlerimi yummuş olmalıyım. Çok şey olup bitti bu yazmadığım süre içinde, tabi şimdi onlardan bahsedecek değilim. Hepsi soğudu. Bu akşam doğan yazma isteğimi değerlendirmek istedim ve işte şimdi...


Huzurun Sessizliği

Bir insan en fazla ne kadar mutlu olabilir? Bünyesi ne kadarını kaldırabilir? Sanırım ben bu sınıra çoktan ulaştım. İki ay önce apartmandan çıkıp bahçeli eve taşındığımız günden bu yana durum böyle. Mutluluğun sınırı demiştim ama bu farklı bir sınır. Hani rekorlar olur ya. Birisi 100 metre koşar, daha sonra bir başkası çıkıp 200 metre koşar ve diğerinin rekorunu kırar. Öyle sınırlardan işte benimkisi. Mutluluğum her gün daha da bir artıyor. Bence mutlulukların sınırı hiç olmamalı. Sorumu değiştirmek istiyorum. Yeşil ve mavi bir araya geldiği zaman insanı ne kadar mutlu edebilir? Aslında görebilen için bunun da bir sınırı yoktur. Gökyüzü...


Bin Muhteşem Güneş-Halit Hüseyni

Aaaah ah. Böyle kitap olur mu ya. Daha da kötüsü, böyle bir yaşantı olur mu. Kitabın her satırı duygu yüklü. Ve ben, o her satırı okurken tüm Dünya'daki savaşlara bir kez daha lanet ettim. Bin Muhteşem Güneş; Afgan asıllı ve aynı zamanda Amerikan vatandaşı olan Halit Hüseyni'nin (Khaled Hosseini) ikinci kitabı. İlk eseri olan "Uçurtma Avcısı" da beni çok etkilemişti. Halit Hüseyni kitaplarında; doğduğu şehri, yani Afganistan'ı resmetmiş. Kitapta bahsettiği gibi; Bir devlet başkanı seçilir, sonra öldürülür ve yeni bir devlet başkanı seçmek için iç savaş başlatılır. Kabil'deki insanlar bir elinde süt şişesi, diğer elinde silah taşımaya alışmıştır...


Contact

Muhteşem bir bilim kurgu daha, tabi ki yine eski. Sanırım filmler içerisinde, insanı düşünmeye sevk ettiği için  bilim kurgular her zaman en güzelleri. İzlenesi bir film daha, Contact. Türkçeye "Mesaj" olarak çevrilmiş film, 1997 yılında Carl Sagan'ın aynı adı taşıyan romanından uyarlanmış. Film, baş rol kahramanımız olan Ellie'nin küçüklüğüyle başlar. Annesini kaybetmiş ve babasıyla birlikte yaşamaktadır. Sürekli olarak telsiz kullanarak Dünya'nın hiç görmediği yerlerindeki insanlarla görüşmektedir. Zaman zaman da babasıyla birlikte teleskop kullanarak gökyüzünü incelemektedirler. Tam böyle bir gözlem sırasında ansızın babasını da...


Yalnızca Taş Değil ?¿

Markette çekildiği anlaşılan bir resim, ne demek istediği anlaşılmayan bir başlık ve onları açıklamaya çalışan bir yazı. Başlık, resim ve konu birbirinden tamamen farklı olsa bile sonunda karara bağlayabiliriz sanırım.  Sanırım bu uyuşmazlıkla blogumdaki en alakasız yazı kategorisinde birinci olacak, sesinizi duyar gibiyim ve size hak veriyorum. :) Ne demek istediğimi ve neler hissettiğimi belki de çok azınız hissedecek. Taş var, o yüzden etiketimiz, Çakıl Taşı Güncesi. Yıl 2010, hastalığımın teşhisi koyulduğundan bu güne dek ister istemez bende bir soyutlanma duygusu meydana geldi. Önceden...


Truman Show

Filmleri biraz geriden takip ediyorsun derseniz size hak veririm. Malum, bu film de eski. 1998 yapımı. Ama ben ne yapıyım? Yeni izledim ve çok etkilendim. Mutlaka paylaşılması gereken bir film. Kahramanımız Truman; ana karaya köprüyle bağlı, oradan pek de uzak olmayan bir adada yaşamaktadır. Küçükken babasıyla tekne gezisine çıktıklarında fırtınaya kapılıp babasını kaybettiğinden beri o adadan ayrılmamıştır. Su korkusu tüm keşif duygularını bastırmıştır. Annesi, karısı ve çocukluk arkadaşıyla sade ve basit bir hayat geçirmektedir. Eşi hemşire, kendisi de sigorta şirketinde çalışmaktadır.  Bir gün işe gitmek için dışarıya çıktığında...


Şekerli Taşlar

Bu güncenin amacı farklıydı aslında. Tıpkı küçükken olduğu gibi gittiğim yerlerden taşlar toplayacak ve bulduğum bu taşların resmini çekip bloguma koyacaktım. Ama maalesef bu duyguyu unutmuş olmalıyım ki gittiğim yerlerden taş almak aklıma gelmiyor. Beni terkeden o duygu eski yerine gelene kadar bunlarla idare edeceğiz sanırım. Aslında iyi de denk geldi. Dün Ankara'ya gitmiştik. Yeni ve daha etkili bir ilaç kullanmaya başlamıştım ve ilaca başlayalı altı ay olduğu için doktor muayene için Ankara'ya çağırdı. Biz de MRımızı, kan tahlilimizi yaptırıp yola çıktık. Önce dinledi, sonra sorular sordu. Duydukları hoşuna gitmişti...


Papillon(Kelebek)- Henri Charriere

Bu film bir kitaptan, kitap ise yaşanmış bir hayat hikayesinden alınmış. Kitabını okuyalı epey olmuştu ama filmini yeni izledim. Şimdi size vazgeçilmezlerim arasında yer alan bu eseri tanıtacağım. Kelebek, Henri Charriere kendi başından geçenleri yazmış olduğu otobiyografi romanı. Kitapta ve filmde İsmi hiç geçmiyor. Göğsünde kelebek dövmesi olduğu için herkes onu kelebek olarak tanıyor. Kelebek, oyuna getirilir ve hiç işlemediği bir suçtan dolayı hüküm giyer. Cinayetle suçlanmaktadır ve müebbet hapse mahkum edilir. Bunun üzerine Üç adadan oluşan bir hapishaneye gönderilir. Kelebek, kendisi için verilen hükmü kabullenmediği için kaçmayı...


Kireç Taşı

Bu günceye ilk başladığımda, taşınmak üzere olduğumuzu söylemiştim. Hatta ilk taşı da o evde eklemiştim bloğuma. (Yazıma buradan ulaşabilirsiniz.) Düşüncem şuydu, hemen ertesi gün, taşındığımız evin oradan da bir taş alıp onu da paylaşmaktı. Gelin görün ki, taşınma telaşı her şeyi unutturdu. Yeni bir ev, yeni insanlar ve yeni bir hayat, gibi şeylere dalınca unutmuşum :( Ama ben bu işe başladığımda aşırı gelişmiş bilinçaltımı hesaba katmamıştım. Ben unutsam o unutmuyor. Dün gece bir rüya gördüm. Taşsızlık canıma tak etmiş olacak ki çıkmışım sokaklara, yerlerden taş topluyorum. Bulduklarım hala çok net hatırımda. İlk...


Le Tableau

Fransız yapımı bu film Türkçe'ye "Mutluluğa Boya Beni" olarak çevrilmiş. Filmin ismi ve konusu oldukça ilginç. Kesinlikle tavsiye edeceğim filmlerden. Animasyon olmasına rağmen her yaştan kişinin izleyip ders alması gereken bir film. İzlerken bazı yerleri de bana Küçük Prens'i anımsattı.  Film, bir ressamın yarım bıraktığı bir tabloda geçmektedir. Resimde şato, orman ve göl resmedilmiştir. Tablo sakinlerinden boyaması tamamlanmış olanlar kendilerini üst sınıf olarak görürler ve boyaması tamamlanmamışları ve eskizleri sürekli dışlarlar. Resim de kast sistemi meydana gelmiştir. Boyaması tamamlanmışlar, yani tastamamlar şatoda yaşamaktadır.  Ramo...


Çakıl Taşı Güncesi

11 yıl bitti be bu evde. Nihayet bu evdeki son gecemiz. Söylemiştim ya taşınıyoruz diye, işte o gün yarın oluyor. Yarın büyük gün. Yıllar nede çabuk geçiyor. Tabi doğal olarak nostalji ambalajı biraz büzünle kaplıdır. O yüzden taşınma işini çabuk geçiyorum. :) Gideceğimiz yer şehir merkezinden biraz uzakta. Oradaki ev sayısı daha az, bu sayede geniş alanlar daha çok, insan sayısı daha az. Küçükken hafta sonları giderdik o eve. Hafta içinde okul olduğu için mecburen geri dönerdik. Ama ben okuldayken bile o evi, o evin çevresindeki boş arsaları ve oralardaki oyunlarımı, çevredeki çimenleri ve çimenlerin üstünde huzurla dolduğum zamanları...


Tiyatromsu Hayat

Gün gelir her şey biter, herkes gider. Sahne kapanır, eller alkışlar. Zoraki gülümsemeler yere düşer, o meşhur, İki yüzlü ikonun ikinci yüzü sana güler. Tebrikler, bitti oyun! Herkes işine bakabilir, sona erdi menfaatler. Zor mu oldu sebepsiz yere gülümsemek? Güldüğünü görmek isteyenlere, Gülmediğini umursamayanlara. Garip oyuncu özgürsün, gidebilirsin sen de. Gün gelir her şey biter, herkes gider. Bir tek sen kalır, seninle beraber. Sahne kapandı, perde oldu kızıl. Gülenim var hala demeyesin sakın, Elbet sana da tecelli eder ikinci yüzü hayatın. Mecazi 21•VI...


Cehennem-Dan Brown

Güzel bir kitap okumayalı uzun zaman olmuştu. Özellikle Dan Brown gibi usta bir yazardan. Her kitabı benim için ayrı bir değer taşır. Sürükleyici ve nefes kesen anlatım tarzıyla okuyan herkezi büyüler Dan Brown. Şimdi de "Cehennem" adlı romanıyla kendisini bizlere hatırlattı. Kitabın oldukça popüler ve aynı zamanda sıra dışı bir konusu var. Bu kitabında giderek artan Dünya nüfusunu ele alıyor. Baş rolde yine; Mickey Mouse saatli, Harris Tweed ceketli, Harvard üniversitesinde sanat tarihi profesörü olan Simgebilim uzmanı kahramanımız Robert Langdon var. Robert gözlerini Floransa'da bir hastahanede açar. Başında dikiş izleri ve vücudunda...


Frekans

Bu filmi yaklaşık olarak on yıl öce izlemiştim. O zamanlar siyah beyaz, küçük ekranlı tüplü bi televizyonumuz vardı. O televizyonları belki sizde hatırlarsınız. Hani şu kumandasız olupta yan tarafında yuvarlak çevirmeli düğmesi olan. İlk defa o zaman izlemiştim Frekans'ı. Hiç unutmam bir gece vaktiydi. İzlediğimde çok etkilenmiştim. Daha sonra Frekans'ın yedin televizyonda yayınlanması için uzun süre bekledim. Tabi o zamanlar internet denilen şey uzaya çıkmak gibiydi. Çok eski bir film (2000 yapımlı) olmasına rağmen Bu film aklımdan hiç çıkmamıştı. Kurgusu ve hayal gücü harikaydı. Bu aralar bende hikayeler yazmaya başladığım için Frekans'ı...


Mucizeler Dükkanına Dönüş-Debbie Macomber

Debbie Macomber'in üçüncü kitabını pek beğenmemiştim. Yani kurgu olarak fena sayılmaz ama, Macomber'in tarzına uymamıştı. Mucizeler Dükkanına Dönüş, diğer kitabına nazaran daha iyi. Ama artık sıkıcı olmaya başladı da diyebilerim. Hep aynı kurs, aynı sayıda kirs üyesi, benzer olaylar, yolunda gitmeyen hayatlar ve kurstan sonra gerçekleşen mucizeler. İçimden sormak geliyor, madem bu dükkan mucizeli, peki neden sürekli olarak o dükkanın çevresinde yaşayan insanların hayatı mükemmel gitmiyor da, zaman zaman bozulup tekrar düzeliyor. Mesela bu kitapta, Lydia'nın yeğeninin arabasını gasp ediyorlar. Kitap boyunca sular bulanıyor, tak, kitabın...


Biz Dostuz!

Dün geldi uzaylı amcalar. "Merhaba Dünyalı, biz dostuz," dediler. Ben de, "Merhaba," dedim. Ama, "Biz de dostuz," diye ekleyemeden sustum. Çünkü Dünyada insan insana güvenipte dostum diyemiyor, ki bir uzaylıya"DOSTUM!" diyebilsin. Biraz sohbet ettik, ben tam, "Biz uzayda hayat yokmuş diye biliyorduk," diyecekken, Onlar, "Dünyadahayat yokmuş be kardeşim!" dediler ve vedalaştıktan sonrageldikleri gibi uzayın derinliklerinde kayboldular...


Kar İzleri Örttü-...

Son zamanlarda okuduğum en harika kitaplardan biriydi. Uzun zamandır bu kadar murlu kitap okuduğumu hatırlamıyorum. 20 yazar bir araya gelmiş ve bu kitabı oluşturmuş. Hepsine; kar, cinayet ve yılbaşı teması verilmiş. Bu üçünü barındıran hikayeler yazmalarını istemişler. Ortaya rengarenk hikayeler çıkmış. İçinde fantastik kurgular da var, hiç olmayan cinayetlerde. Aslında ben türk yazarları pek sevmezdim. Genellikle yabancı yazarları okuyordum. Ama bu kitapda yanıldığımı fark ettim. Gerçekten çok değerli yazarlarımız varmış. Çoğunu bu kitapda tanıdım. Tabi hikayelerin her biri farklı bir kalemden çıktığı için hepsini beğenmemi beklemeyim. Bazı...


Oyun

Fantastik hikayelerin dördüncüsü ve sonuncusu nihayet hazır. Zincirin son halkası, Melis'in kardeşi Merve'de son buluyor. Diğer hikayelerdeki bazı sorularda bu hikayede cevap buluyor. Bu hikaye diğerlerinin aksine bilim kurgu olaylar içermiyor. Ama her şeyi çözüme ulaştıran bu hikaye. Daha iyi anlamak için, eğer okumamışsanız önce diğer hikayelerimi okumanızı tavsiye ederim. Serinin sonuncusu"Oyun" okumanızı bekliyor.. OKUMAK İÇİN TIKLAYIN "OYUN" Fantastik Hikayeler Serisinin Tamamı  Özel Bölüm -Kelebek-  I. -Kobay Express-  II. -Rosen-  III. -Koza-  IV. -Oyu...


Boş Koltuk-J.K.Rowling

Nihayet yıllar sonra yeni bir kitap çıkardı, hayranı olduğum Harry Potter'ın yazarı J.K.Rowling. Orjinal ismi "The Casual Vacancy" türkçeye "Boş Koltuk" (Koltuğu bilmem ama kitap gerçekten boş) olarak çevrildi. 20 Mart 2013'de Türkiye'de satışa sunuldi Çıktığının ikinci günü elime ulaştı kitap. Heyecanla başladım. Sayfalar arasında sürekli olarak Harry Potter'a dair izler aradım ama nafile. Harry Potter ile tek ortak noktasının sadece yazarı olduğunu sayfalar ilerledikçe gördü. J.K.Rowling yıllar içinde bambaşka yazar olmuş çıkmış. Betimlemeleri ve tasvirleri hala aynı, o eski Rowling. Ama hemen her sayfasında bir küfür ve müstehcenlik bulunan...


Güneş'in Gücü

Bu aralar ciddi ciddi Güneş enerjisiyle çalıştığımı düşünmeye başladım. Güneş'in olmadığı zamanlarda canım sıkılıyor, içimden hiç bir şey yapmak gelmiyor. Kitap okumak bile istemiyorum. Biraz Güneş çıksın, hemen yarım bıraktığım hikayelerimi hatırlıyorum. Aslında, yağmuru ve bulutları daha çok severim ama şimdilerde nedense beni boğuyor o havalar. Sık sık hava durumuna bakıp Güneşli günleri arar oldum. Neyse ki bu gün hava güneşlide bunları yazıyorum. :) Akşam olmadan birazda hikayem ile ilgilensem iyi olur. :) A.Kemal Ünsaçan 06•IV•1...


Katıldığım Hikaye Yarışmaları 2

Daha önce katıldığım yarışmaları buraya yazmıştım. Şimdide "Ahmet Hamdi Tanpınar" hikaye yarışmasına katılıyorum. Konusu, "bir rüyadan arta kalan hüzün" olan hikayemi yazdım. Hikayemi yazdım, bence güzelde oldu. İmla hataları ve yazım yanlışlarını da düzenledikten sonra kargoya vereceğim. İşte yarışmanın katılım koşulları, 1. Yarışmanın son başvuru tarihi 3 Mayıs 2012 Cuma günüdür. Bu tarihten sonra gelecek eserler kabul edilmeyecektir. Eserler iade edilmeyecektir. 2. Yarışmaya katılacak eserler daha önce yayımlanmamış olmalıdır. 3. Yarışmaya yurt içi ve yurt dışından herkes katılabilir. 4. Tanpınar Edebiyat Yarışması’ndan...


Pages 261234567 »