
"Kırmızı tuğlaların kentiydi. Ya da dumanla küller izin verseydi, kırmızı tuğladan bir kent olacaktı. Şimdi ise bir yerlinin boyalı suratı gibi kırmızı siyahtı. Fabrikaların ve yüksek bacaların kentiydi. Dumanlar, bacalardan sayısız yılanlar gibi yükselip birbirine dolanıyor, hiç çözülmüyordu... Kapkara bir kanalı, kötü kokulu, mor boyalı suların aktığı bir nehri, pencerelerinden bir yığın gürültünün yayıldığı fabrika binaları, deli bir filin başını sallaması gibi inip kalkan buhar pistonları vardı. Birbirine benzeyen bir iki büyük caddeyle, birbirine benzeyen bir yığın küçük sokakta, birbirine benzeyen bir yığın insan, aynı saatte...