Yardım Edebilir misin?
Ne 9 ne de 19
Bu yazıyı tamamlayabilmek için ne kadar müzik lazım acaba? Girizgahları süslemek için hangi şiirleri okumam gerektiğini unuttum. Bilmem şimdi bana kaç harf, kaç kelime, kaç keder lazım...
En iyisi en kestirme yol. Hemen, nefes dahi alıp vermeden. Öyleyse hadi başlamalı...
Yıllar sonra yine bloğumdayım. Artık çok az insan okuma eylemiyle ilgilense bile buradayım. Kayıp giden ekranlara hapsolmuş insanlara rağmen yazıyorum ve maalesef yazmak zorundayım. Bir yazar (adı aklıma gelmedi), başkasının dertlerini dinlemek artık demode oldu, gibisinden bir şeyler demişti. Galiba haklı. Ama kalem susmuyor işte. Koca evrende, bir tek okuyanı olmasa bile yazacak... ve galiba buna mahkum.
İlk satır epey geride kaldı. Fakat imkanım olsaydı bu yazıya şu cümleyle başlamak isterdim: Özlemini susturamaz kimileri. Ve sonuna da üç güzel nokta koymak isterdim.
Ben bunu becerebilenlerden olamadım. Bir sonraki anım bir önceki anıma hasret ilerliyorum hayat denizinde. Yaş ilerleyince yıllar sadece geçiyor. Hem ruhunda, hem cisminde durmaksızın bir şeyleri eskitiyor, eksiltiyor. Ve ben birer birer büyüyorum. Hissetmeden... Sanki hayatım bir roman ve ben sayfanın birinde takılmış gibiyim. Dönüp dolaşıp aynı satırları okuyorum. Bir kuyu boşlukta düşüyor ve galiba ben o de o kuyunun içinde düşüyorum. Döngüler ömür boyu... Söylediklerim çok mu saçma? Haklısın bence de öyle. Ve haklı olman beni daha çok ürkütüyor.
Totemizm kavramından çok ama çok uzağım. Öyle de kalsın, yaklaşmasın bana. Fakat 9 rakamı bende ayrı bir öneme sahip. Hayatımın birçok dönüm noktası bu rakama rastlar. Şimdi 29 yaşım da tükendi, az önce beni terk etti. Ardına bile bakmadan çekip gitti. Boğazıma takılan yumru ise hala yerinde...
Şu anki his yoğunluğum ne 9'da ne 19'da vardı. Belki o yıllar hiç yaşanmamıştı. Bunca zamandır Dünya üzerinde kolumu ve bacağımı gezdirmişim gibi geliyor. Kim bilir. Şimdi yine bir 9 ile karşı karşıyayım. Ya bu 9'un şarjı bitti, yada sapağı kaçırdım ve yanlış bir yerden döndüm.
Ben eskiden böyle değildim. Gerçekten. Güneşe mırıldanırdım, o da beni duyardı. Çıkmaz sokakların kılcallarında gezerken, kendi uydurduğum ve hiç bir zaman yazamadığım; Seni Seviyorum Yalnızlığım, diye bir şiir mırıldanırdım. Ama sadece bu kadarını, çünkü gerisi hiç kağıda düşmedi. Yalnızlığım ve ben mutluyduk. Onu sever, onu şiirlere boğardım. Şimdi hayat beni kuşattı. Elimde kelepçe, gözüyse üzerimde, kolumu kımıldatsam ayıplıyor. Gerçekten.
Dur artık, bir nefes al...
Nefes alıyor olmak inanılmaz güzel, bunun şükründen de son derece acizim. Ama ah eski şeyler eskimese...
Kelimelerim, neredeyseniz çıkın ortaya! Saat ilerliyor, siz neden yoksunuz? Bana hakim olan yoksa size de mi hakim...
Minecraft oyununa yaklaşık on yıl önce başlamıştım. Fakat bir süredir oynamıyorum. Bu oyunu yükledikten sonra bir dünya açmıştım. Yıllar boyunca da hep o dünyada binalar inşa etmiştim. Haritası artık dna'ma işledi diyebilirim. Geçen gece o dünyanın sokaklında dolaştım. Gezerken, hangi binayı ne zaman yaptığımı, yaparken ki günlerimi hatırladım. Ve geri döndürülemez geçmiş zaman gerçekliği içimi acıttı...
Acaba şimdi, tam da şuan ne yapmalı? Nasıl arınmalı melankoliden. Kelimelerim bile beni terketmiş. Sussam, olmuyor. Korkarım. Gece tuhaf şekilde eski yerinde. Halbuki yıllar önce beni yazmaya teşvik eden oydu. Şimdi neden bana dokunmuyor, dilimin kilidini çözmüyor? Ne buna mani? Tamam, eskiyen eskisin, aksine güç yetiremem zaten. Ama yenisi, gün gelip (yada gün bitip, böylesi daha makul) çekip giderken ne olur üzmesin.
Bu dua bunun için icat edilmemiş ama geçmişi hep özleyen biri olarak kullanmakta beis görmüyorum. Rabbim gördüğümüzden geri koymasın. Dileğimi ve duamı da satırlarıma yerleştirmişken susmak zorundayım. Yoksa ben buradan çıkamam...
Çözülmesi imkansız bir düğümdür zaman.
Kat kat... Girift... Mühürlü...
Hüzün yüklü ama ağlatmayan.
Göz yaşlarını içinde biriktirmeye mecbur eden.
Zaman sanki bir beni mi eskitiyor, dedirttirmeyen...
Hay Allah, ben nerden biliyim, bir hecenin perçeminden tutunca ötekilerin de peşi sıra geleceğini. Nasıl unuturum ki sağanaklar da esasında zerrelerden ibarettir. Yazmanın efsununa kapılıp, benim yalın duygularıma yabancı kayıp bir ruhun portresini çizdikten sonra bilmem ki şimdi hangi dilde susulur.
S O N
Ahmet Kemal Ünsaçan
Tarihleri arasında yazıldı
04•11•20-23•40 - 24•05•21-14•47
Kaderi görebilir miyiz?
Önceki yazımda kısa bir bahis açmıştım. Bu yazıyı bir yıl önce yazmaya başlayacaktım ama bir türlü cesaret edememiştim. Uzun zaman kafamda döndü durdu fakat kağıda dökülmeye pek yanaşmadı. Sanırım şimdi sırası geldi. Peki neden şimdi, şu gün? Çünkü dün birkez daha kadere şahit oldum...
Evet, kadere şahit olmak diyebiliriz buna. Peki sen kader nedir bilir misin? İstikametti belirlenmiş çelikten bir çizgi. Tek yol, tek yön, tek çıkış...
Öyle durumlar geliyorki insanın başına, kaderin mükemmel işleyişine şaşıp kalıyor. Olayların uyumuna hayretle bakıyor. Bu uyum, ya altın oranın soyut bir tezahürü, ya da ondan daha mükemmel başka bir düzen. Bilinemez... Anlatacaklarımı tam tahayyül edemediğim için doğru kelimeleri birtürlü bulamıyorum. (Anlaşılan bir yıl yetmemiş kafamdakilerin olgunlaşmasına) Nasıl desem, teşbihte hata olmaz derler ya, rüya gibi birşey işte. Herşey aynı bilincin ürünü. Kuklamsı karakterlerin birbirine benzeşen eylemleri...
Yok, böyle olmadı, sevmedim. Daha somut şeylerden örnek verecek olursam; bal peteklerinin mükemmel dengesinden tutun, gezegenlerin hassas çekim kuvvatine kadar. Ya da insan bedenindeki makinelerin ritmik çalışmasına kadar. Benzetmelerin ucu açık. Aklınıza gelebilecek herşeyin (aklınızın dahi) yaratıcısı tek ve yüce Allah olduğu için herşey böylesine düzen içerisinde.
Bu uyumu olaylara yansıttığımızda da aynı etkiyi görmek mümkün. Aslında doğru kelime "girift" Herşey içiçe ama kesinlikle kaotik değil. Mesela, uç bir örnek veriyorum, yolda giderken cebine bir taş koyuyorsun ve gün geliyor o taş senin hayatını kurtarıyor. Nasıl oluyor demeyin, bir şekilde oluyor işte. Küçücük bir taşın bile kader çarkında rolü var. İşleyişi öyle. Basit, ama bir o kadarda inanılmaz.
Kısacası, keyfimizce yaşıyoruz ama herşey kaderderde yazılı. Biz sadece yeniden keşfediyoruz. Kısıtlı irademiz sadece yoldaki taşları oynatmaya yetiyor. Ve aslında o taşların kaderinde de yerinden oynamak var. Hiçbirşey rastlantı veya yeniden yazılıyor değil. Esasen tüm taşların devinimi aklımızın alamayacağı bir dengeye sahip.
Yapamıyorum... Belkide ilk kez böyle zorlanıyorum.
Başka nasıl anlatsam... İşlerin yolunda gitmesi için sürekli çabalıyorsun değil mi? Yürümeye başladığın andan itibaren amacın bu oldu. Sadece duruma göre bu amaç farklı şekillere bürünüyor, ama odak ve ufuk aynı. Durmadan koşuyorsun. Bazen yoldunda duran, seni tökezletebilecek engelleri hiç ummadığın şekilde aştığını farkediyorsun. Ve bu kesinlikle senin iraden dışında gerçeklişiyor. Sen kendi aklınla onu yoldan kaldırmak istesen belkide yapman imkansız veya çok zordu. Ama bir şekilde aşıyorsun işte, öyle veya böyle. Hemde hiç beklemediğin bir anda ve en mükemmel şekliyle. Sen kendi iradenle aşmaya kalksan belki olmayacak. Düşeceksin veya başka bişey olacak.
Yada karşına engel sandığın bir duvar çıkıyor. Yıkmak için yırtınıyorsun. Onu parçalamazsan yoluna devam edemezsin sanıyorsun. O duvarın, senin için nelere kalkan olduğunu, seni nelerden koruduğunu göremiyorsunki. Kaderi göremedeğin için düşman bilmişsin bikere. Sonra açıyorsun müziğin sesini, yatağa uzanıp isyanına ortak oluyorsun. "Kahpe felek sana nettim neyledim..." Ne büyük saçmalık.
Benim başıma çok geldi. Bir kaç kez kaderi görmeye çok yaklaştığım için (!) bazen durup düşünüyorum. Özellikle anlam veremediğim bir durumla karşılaştığımda. "Bu da kadere dahil, ama ben şimdilik göremiyorum," diyorum. (Bunu hep yapabilsem ne güzel olurdu) Göremediğim durumlarda ise şöyle oluyor. Mezuniyet törenine katılacaksın, ama nasıl? Listede adım bile yok. Kep ve cüppe almamışım. Sahnenin ve salonun durumunu bilmiyorum vesaire vesaire... Sonra bir rüzgar esiyor, herşey bitmiş, sahnedesin. Tabii bukadar basit olmadı, çok fazla nüans var. Lakin her detayı anlatıp konuyu saptırmak istemiyorum. Neticesinde herşey, benim beklediğim kasırga zorluğundan, tahmin bile edemediğim rüzgar kolaylığında gerçekleşti. Kader diyorsun ama öncesinde bu noktayı görememişsin. Aklıma başka örnekler de geliyor ama en belirgini buydu.
Birde şunlar var; İçiçe geçmiş koridorlarda bir oda arıyorum, daha önce hiç gitmemişim bilmiyorum, bodrum katındayım etrafta kimse yok, rastgele ilerliyorum (tabii bana göre rastgele, kaderi henüz görememişim ya) ve bir anda sol tarafımdan bir kapı açılıyor; aradığım yer karşıma çıkıyor. Bunlar benzetme değil gerçek... Birisi ile acilen görüşmem gerek, sanki her iş benim için ayarlanmış gibi tam kapıdan çıkarken yakalıyorum onu. Ve sonra diğerini de aynı şekilde... Sınava giriyorsun, sorular senin çok iyi bildiğin bi konudan çıkıyor. Ya da tek çalıştığın konudan... Neyse fazla uzatmayalım.
Düşündükçe örnekler çoğalıyor ama bence bukadarı kâfi. Demem o ki; Kaderde ilerliyorsun ve önünde bazı köşe taşları var. Senin bunları geçip geçemeyeceğin önceden biliniyor, sadece onlara ulaşman gerek. Yol ayrımlarında neyi seçersen seç, akıbetin yazılı, istikameti değiştiremezsin. Doğru yolu bulabilmek için sadece gayret etmen gerekiyor. Ve asla kendi başına da değilsin. Gayeretin neticesinde çarklar öyle bir dönüyorki...
Ama kesinlikle demiyorum, "Sen şöyle geç, ön koltuğa otur, kapa gözlerini ve hayatın tadını çıkar. Nasıl olsa kader seni son durağa kadar götürecek" diye. Sadece nezaman ne olacağı biliniyor diyorum. O sonuca kendi hür iradenle ulaşacak olan sensin. Eve istediğin yoldan gitmekte özgürsün dostum. Demek istediğimle bunu karıştırma, çok ayrı şeyler.
Kaderi önceden görebilseydik tabii ki çok güzel olurdu. Bize sadece yaşamak kalırdı. Kalp huzurlu, gönül rahat, yersiz karamsarlıklardan uzak, sessiz ve sakin... Ama korkarım o zamanda sınanmanın bir manası kalmazdı. Dünya'ya gelişimizin amacı kaybolurdu, İstikametimiz ve akıbetimiz çok önceden biliniyor. Allah, bizim sadece sabretmemizi bekliyor. Bir nimete kavuştuğumuzda ise şükretmemizi. Herşey kadere dahil! Herşey kaderin içinde! Herşey kaderden! Biz ise, yaşayıp sonucunu görmeliyiz. Hiçbirşeyin rastgele olmadığını, herşeyin bir sebebi (veya kaderi) olduğunu bilmeliyiz.
Yaşamdaki Güncellemeler veya Şimdiki Zaman
SON
25'in Öncesi ve Sonrası
Yine olmadı. Yeni bir yaşa daha adım attım ve ben hâlâ bir yazıyı istediğim gibi bitiremiyorum.
Kıyameti çağıran alametler
Reenkarnasyon yok mu şimdi?
Merhabalar, Elvedalar