Birşeylere Dair

Bu yazının pekçok başlığı olabilirdi. "Yeniler ve eskiler" gibi. Ya da, "geçebilen, geçmeyi bilen, gemiş zamanlar." Bak şu da mümkün, "Eskimeye mahkum yeni yıllar." Vesaire vesaire... Dolayısıyla, hangisini seçersem seçiyim hepsine de farklı bir giriş cümlesi belirecekti zihnimde. Fakat ben her tanımlanamayan (ya da çok fazla tanımı olan) ŞEYDE olduğu gibi "Birşeylere dair" başlığını seçtim. Başlıkların kesişim noktaları "zaman" olduğu için yazının gerisi de şöyle geldi. Bakalım Han'ım nasıl gelmiş...

Geçen sene bu zamanlar yalnızlığımı kemiriyordum. Halbuki o gün de yeni bir yıla girmek üzereydik. Lakin benim için yeni birşey yoktu. Dürbünün ayarlarıyla oynayarak daha eskilere bir göz atıyorum. Düşünüyorum da; benim çoktaaan deprosyana girmem, hatta oradan hiç çıkmamam, çıksam bile kapıyı aralık bırakmam gerekiyormuş. Buna müsait bir yapımın olduğunu yeni farkettim çünkü. Şimdiye kadar iyi bile dayanmışım. Sanırım helalinden bir plaketi hak ettim.
Şu soruyu sormazsam kendime haksızlık etmiş olurum sanırım. "Peki abi sen hiç mi mutlu olmadın?" Oldum. Elbette ve kesinlikle çok mutlu olduğum anlar oldu. Fakat benim dürbünümün camı biraz buğulu olduğu için yin ve yangın beyaz renkleri daima griye çalıyor. Hatırlamaya çalışıyorum, mutlu olduğumu sandığım her günün akşamında veya sabahında bu durum yerini başka duygulara bırakıyor. Oldukça alacalı hisler bunlar. Yinyang falan hikaye...

Geçengün birden sosyalleşmeye karar verdim. Verdim çünkü boş bir anıma denk gelmişti. İnsanların benliğimde bıraktığı toksikler zamanla beni terk etmiş olacakki koruma kalkanlarımı (ön yargılarımı) devre dışı bırakarak yanlarına yaklaştım. Belki hata, belki başka bir şeydi yaptığım. Kim bilir. Ama hem faydasını hem zararını çok güzel gördüm. Densiz, çıkarcı, haddini bilmez, ayağını bastığı yeri Dünya'nın merkezi sanan insanlar bana unuttuğum birşeyleri hatırlattı.

"Bak evladım, burası Dünya. Bunlar da insanlar. Düyayı sayı doğrusunu andıran bir çizgiye benzetirsen, üzerindeki insanlarıda o doğrultu üzerinde dilediğin gibi sağa ve sola kaydırabilirsin. Aslında onlar kendileri kayarlar, sen buna müsade edersin. Ya bir insandan daha fazlası olurlar, ya da daha azı."

Az önceki sesi sizde duydunuz mu? Bu kesinlikle kitaplarımdan birinde doğmayı bekleyen bir karaktere aitti. Ben de henüz onunla tanışmadım. Umarım beni fazla bekletmez... Neyse biz konumuza dönelim. Dönmek demişken, tek dönen ve tek farkettiğimiz akrep ve yelkovanın dönüşü. Hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Yeni birşeylerin de olduğu pek yok aslında. Olduğu yerde daireler çizen bir yılan gibi durmaksızın dönüyor, hiç beklemediğim anlarda da ufak ısırıklar alıyor.

...Tüm bunlara rağmen yıllar ne de çabuk geçiyor. Geçmese de olurmuş aslında. En azından ara sıra bana da bir sorsaydı. Yavaşlasaydı... Hiç işte. Kurşun adres sormazmış derler.  Elbet bir gün gelir rövanşını alırım. Saçma oldu. Ve dahası sıkıldım. Halbuki bu yazıya çok değişik duygularla başlamıştım. Nedense birden yazma isteğim kayboldu. Fazla geç olmadan bu defteri, bı yılı, bu zamanı da kapatalım.


S  O  N

A.Kemal Ünsaçan
31•XII•14


Bir kabustan daha fazlası (e.y)

Bir şeylere ara vermek iyi olmuyor. Özellikle bir süre yazmayınca girizgah cümleleri ölüyor. Şuan içimden yazmak gelmiyor ama buna mecburum!

Bu sene yeniden okula başladım. Bu hafta sınavlarım vardı. Başlarda güzeldi ama dün herşey üstüste geldi. Sabah gözümü açtığımda kendimi Narnia'da gibi hissetmiştim. Heryer karlar altındaydı. Halbuki bir gün öncesinde okula kısa kollu tişörtle gitmiştim. Bu yüzden böylesine ani bir mevsimsel değişim beni epey şaşırttı. Fakat ben, o sabah, gün içinde başıma geleceklerden habersizce bardakların yarısını suyla doldurmakla meşguldüm. Çünkü uyandığım sabahın penceresi, bu dünyada ilk gözümü açtığım güne açılıyordu. Doğum günümdü yani. Kendi kendime dedimki; "Bak hertaraf krema olmuş, doğa sana doğum günü pastası hazırlamış." Şapşallığa bak. Ben hayata 1-0 yenik başlamışım haberim yok.

Neyse, ben kasedi biraz ileriye sarıyım. Son sınav akşam vaktine denk geliyordu. Ve kar hâlâ durmamıştı. Yapıştırdım kağıdı masaya, boyuna çiziyorum. Tam da bu sırada elektrikler gitmezmi. Zifiri karanlığın içinde kaldık. Hemen çıkardım tablet bilgisayarımı ve onun ışığında çizmeye başladım. Ama benim sınavım daha elektrik gitmeden çok önce düşüşe geçmişti. Kulağımıza öyle haberler heliyorduki, korkmaya başlamıştım. Sınav mınav hepsi silikleşti. Birisi geliyor, "Tüm kampüste elektirikler kesikmiş," diyor. Başka birisi, "Trafik çok kötü, çabuk bitirin," diyor. Nihayet bizim elektrikler de gidince bazı hocaların asansörde mahsur kaldıklarını öğreniyorum. Daha da kötüsü, aşağıya inebilmek için benim de o asansöre binmem gerektiği. Sınıf ikinci katta ve benim bunu hatırlamamla işlerin hepten sarpa sarması bir oldu. Kağıdıma baktığımda tabletin tüm gücüyle aydınlatmasına rağmen kararmış olduğunu gördüm. Bilmeyenler için söyleyim, sınav kağıdını temiz kullanmak bir içmamarlık öğrencisinin uyması gereken kuralların başında geliyor. En azından bizim okul böyle.

Sınav kağıdını elimden geldiğince parçalamamaya çalışarak hocaya teslim ettim. Yaklaşık yarım saat asansörün kapısında bekleyerek bomboş ve karanlık koridorları kabuslarla doldurdum. Elektrik geldiğinde aşağıya inerken hâlâ bir kâbusun içindeydim. Ya ben içindeyken de giderse? Şuan için harflarin oluşturduğu basit bir soru cümlesi gibi geliyor ama o zaman o harflerin yerinde karabasanlar vardı.

Daha buraya yazamadığım neler neler var. Sıkıntı 1 değilki. Bugün sınavlar bitti de biraz rahatladım. (Ama nedense RAHATLADIM yazarken bu kelime bana çok yabancı geliyor)
Tamam, sustum. Daha yazardım ama yazmayacağım. Düzeltmeler yapmadım ama şimdiden çok çocuksu gelmeye başladı. Sanırım yazmayı unutmuşum. Ya da hissettiğim duyguları tam olarak anlatamıyorum. Bu durum can sıkıcı olmaya başladığı için nokta koymak zorundayım.

NOT: e.y ertelenmiş yazılar oluyor. Aslında bu yazıyı bir ay önce yazmıştım ama girişte yazdığım gerekçeden ötürü bir türlü bloguma koyamamıştım. Daha fazla ertelemenin manası yok. Bundan sonra gelecek yazıma tüm yarım kalan veya yayınlanmamış yazılarımı koyup kurtulacağım.

2. NOT: Bahsi geçen sınavdan 85 aldığımı öğrenince kendimi Einstein gibi hissettiğim dedikodularına tek bir cevabım var. Kesinlikle öyle oldu :) 

S  O  N

A.Kemal Ünsaçan
26•XI•14