Cehennem-Dan Brown

Güzel bir kitap okumayalı uzun zaman olmuştu. Özellikle Dan Brown gibi usta bir yazardan. Her kitabı benim için ayrı bir değer taşır. Sürükleyici ve nefes kesen anlatım tarzıyla okuyan herkezi büyüler Dan Brown. Şimdi de "Cehennem" adlı romanıyla kendisini bizlere hatırlattı.

Kitabın oldukça popüler ve aynı zamanda sıra dışı bir konusu var. Bu kitabında giderek artan Dünya nüfusunu ele alıyor.

Baş rolde yine; Mickey Mouse saatli, Harris Tweed ceketli, Harvard üniversitesinde sanat tarihi profesörü olan Simgebilim uzmanı kahramanımız Robert Langdon var. Robert gözlerini Floransa'da bir hastahanede açar. Başında dikiş izleri ve vücudunda elektronik cihazlar vardır. Geçici hafıza kaybı yaşadığı için geçmiş iki günle ilgili hiç bir şey hatırlamaz. Son hatırladıkları üniversitede ders vermeye gittiğidir ama nasıl olup da İtalya'da bir hastahanede olduğuna anlam veremez. Doktorların söylediğine göre başından silahla vurulmuştur. İyice kafası karışan Robert, neler olup bittiğini kavrayamaz. Sadece halisinasyonlar görmektedir ve o halisinasyonlarda sürekli olarak gümüş saçlı bir kadın kendisinden yardım istemektedir.

Kısa zaman sonra kaldığı hastahaneye bir tetikçi gelir ve Sienna isimli gizemli doktorla beraber koşuşmaca başlar. İtalya'dan Venedik'e, oradan İstanbul'a uzanan bir araştırmanın içinde bulur kendisini. Ve peşinde Robert'i öldürmek isteyen büyük bir ordu vardır.

Nefes kesen Dan Brown'ın son kitabı cehennemi soluksuz okuyacağınızdan eminim. Dan Brown demek yeterli, başka söze gerek yok. Kendisini ayakta alkışlıyorum. Herkese iyi okumalar.. :)


A.Kemal Ünsaçan
28•V•13





Frekans

Bu filmi yaklaşık olarak on yıl öce izlemiştim. O zamanlar siyah beyaz, küçük ekranlı tüplü bi televizyonumuz vardı. O televizyonları belki sizde hatırlarsınız. Hani şu kumandasız olupta yan tarafında yuvarlak çevirmeli düğmesi olan. İlk defa o zaman izlemiştim Frekans'ı. Hiç unutmam bir gece vaktiydi. İzlediğimde çok etkilenmiştim. Daha sonra Frekans'ın yedin televizyonda yayınlanması için uzun süre bekledim. Tabi o zamanlar internet denilen şey uzaya çıkmak gibiydi.

Çok eski bir film (2000 yapımlı) olmasına rağmen Bu film aklımdan hiç çıkmamıştı. Kurgusu ve hayal gücü harikaydı. Bu aralar bende hikayeler yazmaya başladığım için Frekans'ı hatırladım. Bende bıraktığı heyecan ilk izlediğim zaman ki gibi tazeydi. Filmin senaryosuna yeniden hayran kaldım. Bunca yıl geçmesine rağmen çoğu sahnesini unutmamışım.

Filmin konusu fantastik ve bilim kurgu. 1999 yılında bir polis (İsim hafızam pek kuvvetli değil) bazı problemler yaşar. İtfaiyeci olan babasını otuz yıl önce kaybetmiştir ve hayatta kalan yakınları yaşlı annesi ve kardeşidir. Kız arkadaşıyla da bazı sorunlar yaşar, anlayacağınız çok mutsuzdur. Bir gün merdiven altındaki dolabı karıştırırken babasının eski telsizini bulur. Biraz kurcalayınca bazı sesler duyar. Otuz yıl öncesinden gelen babasının sesleri. 

Bir süre ikiside neler olup bittiğine anlam veremez. Baba 1969 yılında, oğlu 1999 yılında. Otuz yıl önce gerçekleşen bir doğa olayı (Yanlış hatırlamıyorsam güneş patlaması, kutup ışıkları da olabilir) onların seslerini birbirine bağlar. Aynı telsizle farklı zamanlar içinde uzun süre görüşürler. Konuştukları günün ertesinde, bir depoda yangın çıkacaktır ve babası hayatını kaybedecektir. Dikkatli olması konusunda oğlunun uyarılarını dinleyen itfaiyeci yangından sağ kurtulur. Ama babanın hayatta kalması tarihin seyrini değiştirir ve başka olayları tetikler. Bu kez de annesi hayatını kaybetmiştir. Otuz yıl öncesinde hayatta olup şimdi ölmüş olan annesini kurtarmak için babasıyla beraber seri katilin peşine düşerler. Paralel evrenlerde gerçekleşen müthiş bir polisiye film Frekans. Bıkmadan izleyeceğiniz bu filmi kesinlikle tavsiye ederim.


A.Kemal Ünsaçan
27•V•13


Mucizeler Dükkanına Dönüş-Debbie Macomber


Debbie Macomber'in üçüncü kitabını pek beğenmemiştim. Yani kurgu olarak fena sayılmaz ama, Macomber'in tarzına uymamıştı. Mucizeler Dükkanına Dönüş, diğer kitabına nazaran daha iyi. Ama artık sıkıcı olmaya başladı da diyebilerim. Hep aynı kurs, aynı sayıda kirs üyesi, benzer olaylar, yolunda gitmeyen hayatlar ve kurstan sonra gerçekleşen mucizeler. İçimden sormak geliyor, madem bu dükkan mucizeli, peki neden sürekli olarak o dükkanın çevresinde yaşayan insanların hayatı mükemmel gitmiyor da, zaman zaman bozulup tekrar düzeliyor.

Mesela bu kitapta, Lydia'nın yeğeninin arabasını gasp ediyorlar. Kitap boyunca sular bulanıyor, tak, kitabın sonunda mucize, her şey güllük gülistanlık. Halbuki o kızın annesi yani Lydia'nın ablası Margaret sürekli dükkanda çalışıyor. Mucizeyse her zaman mucize. İkinci olarak ilk kitapta yer alan, ama ara sıra dükkana uğrayan Alix. Jordon ile kitabın başında evlenmeye karar veriyorlar, kitap boyunca öyle gereksiz maceralar yaşıyorlar ki kitabın sonunda anca evleniyorlar. Alix sürekli dükkana uğruyor ama neden mucizelerden uzak kalıyor.

Hep benzer kurgular işte. Farklı isimler, aynı kişilikler. Aynı zamanda Macomber'in kitaplarında uslübunu pek beğenmiyorum. Çünkü, bütün olaylar kadınların çevresinde dönüyor ve erkekleri robot gibi anlatıyor. Biraz feministce gelmeye başladı. 

Biraz sıkmaya başladı ama seri nihayet bitti, diğer kitaplarını okurmuyum bilmiyorum. Bildiğim tek şey sıradaki kitabın, Dan Brown'ın yazdığı "Cehennem" adlı kitap olduğu :) İyi okumalar.


A.Kemal Ünsaçan
20•V•13


Biz Dostuz!


























Dün geldi uzaylı amcalar. "Merhaba Dünyalı, biz dostuz," dediler. Ben de, "Merhaba," dedim. Ama, "Biz de dostuz," diye ekleyemeden sustum. Çünkü Dünyada insan insana güvenipte dostum diyemiyor, ki bir uzaylıya"DOSTUM!" diyebilsin. Biraz sohbet ettik, ben tam, "Biz uzayda hayat yokmuş diye biliyorduk," diyecekken, Onlar, "Dünyadahayat yokmuş be kardeşim!" dediler ve vedalaştıktan sonrageldikleri gibi uzayın derinliklerinde kayboldular...