Katıldığım Hikaye Yarışmaları 2

Daha önce katıldığım yarışmaları buraya yazmıştım. Şimdide "Ahmet Hamdi Tanpınar" hikaye yarışmasına katılıyorum. Konusu, "bir rüyadan arta kalan hüzün" olan hikayemi yazdım. Hikayemi yazdım, bence güzelde oldu. İmla hataları ve yazım yanlışlarını da düzenledikten sonra kargoya vereceğim. İşte yarışmanın katılım koşulları,

1. Yarışmanın son başvuru tarihi 3 Mayıs 2012 Cuma günüdür. Bu tarihten sonra gelecek eserler kabul edilmeyecektir. Eserler iade edilmeyecektir.
2. Yarışmaya katılacak eserler daha önce yayımlanmamış olmalıdır.
3. Yarışmaya yurt içi ve yurt dışından herkes katılabilir.
4. Tanpınar Edebiyat Yarışması’ndan daha önce ödül alanlar katılamaz.
5. Yarışmaya katılım bir(1) eserle olacaktır.
6. Metin uzunluğu serbesttir. (A4, 12 punto çift aralık ve Times New Roman karakteri kullanılacak)
7. Hikaye yarışmasının genel konusu “Bir Rüya’dan Arta Kalan Hüzün” olarak belirlenmiştir.
8. Her yarışmacı, eserini 7 nüsha olarak çoğaltılmış halde ve bununla birlikte metni içeren CD’yi aşağıdaki adrese gönderecektir.
OSMANGAZİ BELEDİYESİ  / Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü:
Santral Garaj Mahallesi Ulubatlı Hasan Bulvarı No: 10 BURSA
9. Yarışmacılar gerçek isimleriyle değil rumuzla katılacaklardır. Bu nedenle eserin üzerinde(herhangi bir sayfasında) gerçek kimlik bilgileri yer almayacak, bunun yerine rumuz kullanılacaktır. Yarışmacının ad, soyad, telefon(cep, ev, iş), adres ve e-mail bilgilerini içeren bilgiler, kapalı bir zarf içinde eserle birlikte gönderilecektir.
10. Eserler; Hilmi YAVUZ, Müge İPLİKÇİ, Prof. Dr. Abdullah UÇMAN, Başar Başarır, Ali ÇOLAK, Metin Önal MENGÜŞOĞLU ve İhsan DENİZ’den oluşan Jüri tarafından değerlendirilecektir.
11. Yarışmada dereceye girenlerden; birinciye 7.500 TL, ikinciye 6.000 TL, üçüncüye 4.500 TL, mansiyon kazanan yarışmacılara ise 2.500 TL ödül verilecektir.(Toplam 2 mansiyon)
12. Yarışmanın sonuçları 08 Haziran 2013 tarihinde basın toplantısıyla açıklanacak, ödüller daha sonra açıklanacak bir tarihte düzenlenecek törenle sahiplerine verilecek.
13. Jüri’nin yayımlanmaya uygun bulduğu eserler kitaplaştırılacak. Yayımlanacak eserler için telif ücreti ödenmeyecek.
14. Yarışmaya, Bursa Osmangazi Belediyesi mensupları ile Seçici Kurul üyeleri ve bunların birinci derece yakınları katılamazlar.
Kaynak: Osman Gazi Belediyesi


İç Dünyamızda Ne Değişti?

Küçükken sürekli günlük yazardım. Bu beni çok mutlu ederdi. Yazarken karşımda, sadece benimle konuşan, bütün sırlarımı bilen birisini hayal ederdim. O benim gizli bahçemdi. Kimseye söyleyemediklerimi oraya yazardım. Dert ortağımdı yani.

Geçenlerde bir baktım, en az beş yıldır hiç günlük yazmamışım. Yıllar sonra yeniden günlük yazmak istedim. Bunun eskiden olduğu gibi kolay olacağını düşündüm ama öyle olmadı. Şaştım kaldım. Hiç duraksamadan onca hikaye yazan ben, zoraki bir sayfa anca karalamışım. Okuduğumda da baktım ki tamamen saçmalamışım. Birer cümleyle eskiyi anlatmışım. Oda çekimser cümlelerle tabi. Yazdıklarımı başka biri okuyacakmış gibi düşüncelerimi çok kısıtlı yazmışım. Dalgınlıktan o dosyayı da yanlışlıkla sildim zaten (Günlüğümü kaybettiğim için yeni günlüğümü tablet bilgisayarımda yazmıştım).

Sonra uzun uzun düşündüm ne değişti, içimdeki gizli bahçemin kapılarını nasıl kilitledim diye. Cevap basitti. Önceden aklıma gelen güzel şeyleri hemen günlüğüme yazarken, şimdi hemen Facebook'ta yazıyorum. Günlüğümü sadece ben bilirken şimdi herkes biliyor, o yüzden kısıtlı ve şifreli cümleler doğuyor. Bir ilhamla gelen güzel cümleleri 140 karaktere sığdırıp Twitter'a koyuyorum. Gittiğim güzel bir yeri uzun uzun günlüğüme yazmak yerine, Foursquare'dan herkese duyuruyorum. Aynı şekilde, güzel bir manzaraya önceden sadece ben ve günlüğüm şahit olurken, şimdi Instagram'da doğal olarak bir sürü insanda buna ortak oluyor. Böyle böyle gizli bahçem kayboldu. Onunla birlikte o bahçede saklanan içimdeki çocukta.

Değişen şeyler bunlar. İçimizdeki çocuğun yerini geniş sosyal medya yelpazesi aldı. İyi mi oldu peki? Hem evet hem hayır. İnternet gerçekten iyi bir şey, bunu kesinlikle kabul ediyorum. Bence yüzyılın en büyük icadı. Doğru şekilde kullanabilirseniz sesinizi çok yere, umduğunuzdan daha büyük kitlelere duyurabilirsiniz. Ama kullanırken dikkat edilmezse içinizdeki gizli bahçenin kapılarını, yanlış kişilere ardına kadar açabilirsiniz. Ne bir özeliniz kalır, ne de mahreminiz. Farkında olmadan içinizdeki, sadece sizinle konuşan o çocuğu öldürebilirsiniz.

Ben bunların farkına vardım. Fazla geç olmadan tekrar günlük yazmaya başladım. Artık rahat rahat yazabiliyorum. Sosyal medyayı ve günlüğümü birbirinden ayırabiliyorum. En güzeli de, yazdıklarımı sadece ben bildiğim için büyük bir öz güvenle ve huzurla yazıyorum. Eğer sizde günlük yazmayı bırakmışsanız en kısa zamanda yeniden başlamanızı tavsiye ederim. Zihininizdeki, sadece size özel gizli bahçenizin keyfini çıkarın ve sizi bıkmadan dinleyebilecek sırdaşınızı sakın üzmeyin. En içten sevgilerimle..

A.Kemal Ünsaçan
25•III•13


Bahçemde Yeşeren Umutlar-Debbiie Macomber


Debbie Macomber'in ilk iki kitabını beğenmiştim. Başlığından ötürü bu kitabıda büyük bir beklentiyle başladım. Ama pek istediğim gibi olmadı. Kurgusu fena değil ama bu kitabı Macomber değilde başkasının yazmasını isterdim. Ayrıca şunuda söylemeden geçemiyeceğim, karakterler çok aptal. Açıkcası okurken çok yerde kızmadan edemedim. 

Susannah, Joe ismindeki kocasıyla ve iki çocuğuyla Seattle'de yaşamaktadır. Öğretmenlik yapmaktadır ve mutlu bir hayatı vardır. 7 ay önce babası ölmüştür ve Susannah buna pek üzülme. Geçmişte babasıyla sürekli zıt düşmüşlerdir. Babası ölünce annesi Vivian kendi başına kalır. Bunun üzerine Susannah doğduğu yere, annesinin yanına döner. Amacı; eski evlerini satıp, annesini huzur evine yerleştirmektir. Ama annesi tarafından büyük bir dirençle karşılaşır.

Bu sırada liseden arkadaşlarıyla karşılaşır ve zaman zaman sohbet ederek eski defterleri açarlar. Susannah, gerek evdeki eski belgelerden, gerek arkadaşlarından bilmediği çok şey öğrenir. Yıllar önce trafik kazasında ölen abisini uyuşturucu satıcısı olduğunu, babasının büyük miktarda nakit paralar harcadığını (Annesinin haberi olmadan). Üstelik annesi Vivian da sürekli babasının onu ziyarete geldiğini söyleyince işler iyice karışır.

Macomber kitabın sonunda durumu toparlıyor ama yinede karakterler çok aptalca davranıyordu. Mucizeler Dükkanına Dönüş kitabınıda almıştım. Eğer o kitapta güzel değilse belkide Debbie'nin kitaplarını okumam. İyi okumalar..

A.Kemal Ünsaçan 
25•III•13

ARKA KAPAK


Hugo

Film Fransa'da geçmektedir. Hugo Cabret, mavi gözlü küçük bir çocuktur. Hugo'nun annesi yıllar önce ölmüştür ve oda babasıyla beraber yaşamaktadır. Birlikte bozulan eşyaları onarırlar. Babası, bir müzede terkedilmiş ottomot bulur. Bunlara mekanik insan denmektedir ve müzik kutusuna benzerler. Otomatonj kurarlar ve onlarda şarkı söyler veya yazı yazar. Ama buldukları otomaton çalışmamaktadır. Hugo be babası, birlikte onu onarmaya çalışırlar. Bir gün atolyede büyük bir yangın çıkar ve Hugo'nun babası o yangında ölür. Bunun üzerine Hugo'nun alkolik amcası ona sahip çıkar. Kendisi tren istasyonunda çalışmaktadır. Oradaki saatleri kurmakla görevlidir. Hugo yanına geldikten sonra bütün işi ona öğretir ve sık sık sarhoş olup ortadan kaybolur.

Hugo hem istasyondaki saatlerle ilgilenir hem de babasıyla beraber onarmaya çalıştıkları otomatonu kendi başına onarmaya devam eder. Babasından geriye kalan so şey odur ve tamir edebilirse onun babasından bir mesaj aktaracağına inanmaktadır. Kimsesi olmadığı için saat kulesinde yaşar ve tamiratı devam ettirebilmek için çevredeki dükkanlardan gerekli malzemeleri çalmaktadır. Bu yüzden istasyonu bekçisi sürekli peşindedir.

Yine böyle bir hırsızlık sırasında hediyelik eşya satan yaşlı Georges kendisini yakalar ve cebinde bulduğu defteri alır. O defterde otomatonun çizimleri vardır. Çizimlere şaşıran Georges defteri çaldığınu düşünür. Defteri geri alması için dükkanına verdiği zararı telafi etmesini ister. Yani karşılıksız olarak onun yanında çalışmaya başlar. Hogo'nun yaşlarında olan Georges'in vaftiz kızı Isabella, kitap okumayı çok sevdiği için bu olayı da bir macera olarak görür ve defterini geri alması için Hugo'ya yardım eder. Yaptıkları dedektifliklerden sonra Georges babanın hakkında hiç bir şey bilmediklerini öğrenirler.

Hugo harika bir film. Hem görsel açıdan hem de kurgusuyla tam bir şaheser. Hugo'yu izlemenizi tavsiye ederim.

A.Kemal Ünsaçan
17•III•13


Taare Zameen Par

Bu filmi bence herkes izlemeli. Yine bir hindistan yapımı harika bir film. Belki sizde benim gibi Ishaan da kendinizi görürsünüz..

Ishaan 9 yaşında Hintli bir çocuktur. Diğer çocuklardan farklı olarak yazmayı ve okumayı çok geç öğrenir. Onun gözünde tüm harfler dans ediyordur. Öyleki üçüncü sınıfta iknci kez kalmak üzeredir. Öğretmenleri ve ailesi onunla başedemezler. Bunun üzerine Ishaan'ı zorla yatılı okula gönderirler. Orada yine hiç bir şey öğrenemez. Üstüne üstlük öğretmenlerin baskısı ve ailesinden uzak kalması onu depresyona sokar. Artık kimseyle konuşmuyordur. Ishaan bu durumdayken okula yeni bir resim öğretmeni gelir ve onun içindeki ışığı farkeder. Çünkü bir zamanlar onun durumuda Ishaan gibidir. Onu anlar ve ona yardım eder.

Film, yaşadığımız Dünya'nın insanı bir yarışa sürüklediğini, buna ayak uyduramayanların da yitip gittiğini vurgular. Müzikle ve harika kurgusuyla sizi kendine esir ediyor.

A.Kemal Ünsaçan
8•III•13



Life of Pi

Pi'nin amcası yüzmeyi çok sever. Dünya'nın dört bir tarafındaki havuzlarda yüzmeye gider. İçlerinden en çok hoşuna giden Fransa'daki Pi yüzme havuzudur. Babasına bir oğlun olursa adı Pi olsun der.

İşte böyle başlar Pi'nin hikayesi. İsmiyle dalga geçenlere Pi sayısını açıklamakla geçer çocukluğu. Annesi babası ve abisiyle beraber Hindistanda yaşamaktadırlar. Babasının büyük bir hayvanat bahçesi vardır. Oradaki hayvanlarla yakından ilgilenir Pi. Özellikle Richard Parker isimli kaplanla.

Aynı zamanda hangi dine inanacağı konusunda kararsızdır. Budizme ait 30.000 tanrı kafasını karıştırmıştır. Önce hiristiyanlığı, sonrada islamiyeti araştırır. Neticede hem budist, hem hiristiyan, hem yahudi hem de müslüman olmaya karar verir. Bütün dinlerin ibadetlerini yerine getirmeye çalışır.

O sıralar Hindistanda savaş başlar. Babası hayvanat bahçesini satarak bir gemi kiralar ve bütün hayvanlarıyla ve ailesiyle beraber Amerika'ya doğru yola çıkarlar. Yolda şiddetli bir fırtınaya tutulurlar ve gemi batar. Pi son anda bir filikaya atlayarak hayatta kalır. Aynı filikaya bir zebra, bir goril girer. Daha sonra fırtından kurtulan bir çakal iki hayvanı da öldürür. Budist inanışlarına göre canlılara zarar vermesi yasak olsada, Pi o çakalı öldürmek zorunda kalır. Okyanısın ortasında filikayla ve kaplanla uzun zaman geçirir. Hem kaplandan korkuyor, hemde onu seviyordur.

Bir gencin küçük bir filikada korkularıyla yaşaması ve verdiği hayat mücadelesi. Pi'yi izlemenizi tavsiye ederim.

A.Kemal Ünsaçan
28•II•13